Filozoflar, varlıkların yerinin neresi olduğu problemini ontolojik bağlamda incelemişlerdir. Platon, idealarına Aristoteles, sûretlerine bir yer bulmaya çalışmıştır. Platon, varlıkların ötesinde müteal bir alanı gösterirken Aristoteles, varlıkların kendisini gösterir. Bu problem felsefe tarihinde tümeller, mahiyet, faal akıl ve nefsü’l-emr çerçevesinde tartışılır. Bu meselenin altında yatan esas saik varlıkların yerinin neresi olduğunu açıklama çabasıdır. Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö.968/1561)’nin görüşleri bağlamında nefsü’l-emr, ‘bir şeyin kendisi’ anlamındadır. “Emr”, şey “nefs” ise bu şeyin zâtı manasında kullanılır. Bu manada nefsü’l-emr bir şeyin kendinde varlığıdır. Bir şeyin kendinde varlığı, gerçekleşmesinin kendinde olması ve herhangi bir varsayanın varsayımına dayanmamasıdır. Varlıkların yeri dış dünyadaki somut gerçeklik, insan zihnindeki temsiller veya doğruluk değeri bağlamında nefsü’l-emr olabilir. Taşköprülüzâde, bilginin oluşumu çerçevesinde zihindeki sûretlerin ilk önce faal akılda meydana geldiğini ve faal akılda meydana gelen suretlerin zihinde belirdiğini ve böylece bilginin ortaya çıktığını ileri sürer. Taşköprülüzâde’ye göre bilginin kaynağı dış dünyadaki varlıklar değildir, bilgi mâhiyetten hareketle meydana gelir. Varlıkların müteal bir mahalle dayanması bilginin metafizik yerinin belirlenmesi noktasında önemlidir. Böylece varlıkların bilgisi Tanrısal bir alandan insan zihnine aktarılır. Karl Popper (ö.1994)’ın ontolojisinde çoklu dünya kuramı önemli bir yere sahiptir. Popper, üç dünyadan söz eder; Dünya 1, Dünya 2 ve Dünya 3’tür. Dünya 1, fizik nesnelerin ve fizik durumların dünyasıdır. Dünya 2, bilinç durumlarının dünyasıdır. Dünya 3, bilimsel düşüncelerin nesnel içeriklerinin dünyasıdır. Üçüncü dünya insanın ürettiği bütün bilgi birikimidir. Bu nedenle de eleştirilebilir. Birinci ve ikinci dünyanın yok olması insanlığa bir şey kaybettirmez fakat üçüncü dünya yok olduğunda bugüne kadarki tüm bilgi birikimlerinin yeniden inşa edilmesi gerekir. Üçüncü dünyayı insan üretse de insandan bağımsız ve özerktir. Hem Taşköprülüzâde hem de Popper var olanları doğruluk değeri bağlamında ontolojik bir zemin aramışlardır. Burada Taşköprülüzade’nin nefsü’l-emr anlayışında bir yönü tanrısal bir yönü zihinsel olan bir varlık zemini varken Popper’de bu zemin tamamıyla insan ürünüdür. Doğruluk ölçütü açısından Taşköprülüzâde tanrısal alana dayanırken Popper insanî alana dayanmıştır.
Philosophers have studied the problem of where is the place of beings in an ontological context.. Plato tried to find a place for his ideas, Aristotle's images. Aristotle shows the beings themselves, while Plato shows a transcendent field beyond the beings. This problem is discussed in the history of philosophy within the framework of universals, essence, active intellect and nafs al amr. The main motive underlying this issue is the effort to explain where the assets are. In the context of Ṭāshkoprīzāda Ahmed Efendi (d.968/1561)'s views, Nafs al amr means 'something itself'. “Amr” is used in the sense of the essence of this thing if the thing is “nafs”. In this sense, nafs al amr is the existence of something in itself. The existence of a thing in itself means that its realization is in itself and does not depend on the assumption of any assumption. The place of beings can be nafs al amr in the context of concrete reality in the outside world, representations in the human mind or truth value. Taşköprülüzâde argues that within the framework of the formation of knowledge, the forms in the mind first occur in the active mind and the images that occur in the active mind appear in the mind, and thus knowledge emerges. According to Ṭāshkoprīzāda, the source of knowledge is not the entities in the outside world, knowledge comes into being from the essence. The fact that the assets are based on a related neighborhood is important at the point of determining the metaphysical place of knowledge. Thus, the knowledge of beings is transferred from a divine domain to the human mind. The theory of multiple worlds has an important place in the ontology of Karl Popper (d.1994). Popper speaks of three worlds; It is World 1, World 2, and World 3. World 1 is the world of physical objects and physical states. World 2 is the world of states of consciousness. World 3 is the world of the objective contents of scientific ideas. The third world is all the knowledge produced by man. For this reason, it can be criticized. The destruction of the first and second worlds will not lose anything to humanity, but when the third world disappears, all knowledge to date must be rebuilt. Although man produces the third world, it is independent and autonomous from man. Both Ṭāshkoprīzāda and Popper sought an ontological ground in the context of truth and value. Here, in Ṭāshkoprīzāda's understanding of nafs al amr, there is a ground of being that is divine in one aspect and mental in one aspect, while in Popper this ground is entirely human product. In terms of accuracy, Ṭāshkoprīzāda is based on the divine realm, while Popper is based on the human realm.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Nisan 2022 |
Gönderilme Tarihi | 28 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 17 Sayı: 1 |
Akademik İncelemeler Dergisi (AID) bilginin paylaşımı için Açık Erişim Politikasına uymaktadır.