İnsana dair yapılan tanımlarda sürekli
olarak onun akıl sahibi olma ve düşünebilme özellikleri vurgulanmaktadır. Ancak
insan yalnızca rasyonel bir varlık değildir, o aynı zamanda duyguları da olan,
hisseden bir varlıktır. Sahip olduğumuz bu duygular bize hem yaşadığımızı
duyumsatırlar hem de diğer insanlarla ve nesnelerle ilişkilerimizde belirleyici
bir rol oynarlar. Bu gerçeğe rağmen ideal insan tasvirlerinde akıl
mutlaklaştırılırken, duygularımızın hayatımızdaki yeri ve önemi hafife
alınmakta veya görmezden gelinmektedir. Bu tavır, insanı bütüncül bir şekilde
ele almadığı için kusurlu bir yaklaşımdır.
Sevgi, merhamet, sevinç, üzüntü, keder, minnet, öfke gibi duyguların
yaşanmadığı bir hayat hemen herkes tarafından zenginlik ve canlılıktan yoksun
olarak görülebilir. Buna rağmen özellikle bazı filozoflar tarafından
insanlardan irrasyonel saydıkları duygularını bastırmaları istenmektedir.
Özellikle ahlâk alanında kendisini duyuran bu talep, ahlâkîliği duyguların
hiçbir etkide bulunmadığı eylemlere indirgemektedir. Bu çalışmada bir taraftan neden
duygulara olumsuz bir şekilde yaklaşıldığı sorusuna yanıt aranırken, diğer
taraftan duyguların insan hayatındaki ve ahlâkındaki yerine ilişkin bir
değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
التعقل والتفكير من بصمات التعريفات بالإنسان. إلا أن الإنسان
ليس عقلانياً فحسب بل هو ذو عواطف ومشاعر. هذه المشاعر
تؤدي إلى الشعور أننا نعيش و هي تلعب دوراً حاسما في علاقاتنا
مع الآخرين والأشياء. على الرغم من هذا الواقع، تهمَل المشاعر
في التوصيفات للإنسان المثالي أو تُنتقص مكانتها المثيرة في
حياتنا. وهذه نظرة قاصرة وبعيدة عن تناول المسألة بمنهج كلي.
والحياة المجردة من المشاعر كالحب والرحمة والفرح والحزن
والامتنان والغضب، من الممكن أن تحسب محرومةً من جهة
الغنى والحيوية لدي معظم الناس. مع أن بعض الفلاسفة يطالب
الناس بقمع مشاعرهم التي تعتبر غير عقلانية. وهذه المطالبة التي
نراها في المجال الأخلاقي، تخصص الأخلاقيةَ بالأعمال غير
المتواجدة فيها المشاعر. في هذه الدراسة، يُتفقّد الجوابُ عن سبب
النظر إلى العواطف بالمعنى السلبي من جانب، والتقييم حول مكانة
العواطف في حياة الإنسان والأخلاق من جانب أخر .
Intellectuality and cognitive skills of people have been constantly emphasized in the definitions about human being. Human is not only a rational creature but he is also a creature that has feeling and emotions. These emotions we have both lead to feel we live and play a decisive role in our relationships with other people and objects. Despite this fact, while the mind is absolutized in the ideal human representations, the place and importance of our emotions in our lives are undervalued or ignored. This attitude is a defective approach because it does not tackle humanity holistically. A life without feelings like love, mercy, joy, sadness, grief, gratitude, anger is seen by almost everyone as deprived of wealth and vitality. Despite this, some philosophers require people to suppress their feelings that are considered as being irrational. This demand that is especially known in the field of morality can be attributed to the actions on which moral sentiments have no effect. In this study, while answering the question of why the emotions are approached negatively, an evaluation will be made about the place of emotions in human life and morals.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makale |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 11 Eylül 2018 |
Gönderilme Tarihi | 24 Ekim 2017 |
Kabul Tarihi | 10 Eylül 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 1 Sayı: 2 |
Akademik-Us Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.