Son yıllarda üretim ve tüketim süreçlerinin yapısal olarak değiştiğini; doğal kaynakların sınırlı ve ekolojik dengenin tehdit altında olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte dünya nüfusunun hızla arttığını anlatan çalışmalar yapılmıştır ki bu durum iklim değişikliği krizi ile birleşince dünyanın yakın geleceğin tehlike altında olduğunu bizlere anlatmaktadır. Yaklaşık yüz yıldır devam eden endüstriyel üretim süreçlerinde doğal kaynakların sınırsızca kullanıldığı bilinmektedir. Bu sınırsız kullanım, pazarda mal ve hizmet bolluğu yaratmış olmakla birlikte aynı zamanda insanlığın devamı için hayati önem taşıyan; su, toprak, ağaç, oksijen vb. doğal kaynakların da bilinçsizce tüketilmesine neden olmuştur. Ticari markaların pazarda varlıklarını devam ettirebilmek özetle hem pazar paylarını koruyabilmek hem de yeni pazarlar oluşturabilmek için toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulundurmaları gerektiği bilinen bir durumdur. Bu süreçte ticari markaların gündemlerindeki önemli konulardan biri; toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulundurarak ürünlerin ‘çevre dostu’ üretimine odaklanmaları ve inovatif yaklaşımlar geliştirmeleri olmuştur. 1990’lardan itibaren yeşil pazarlama kavramının literatürde yer almaya başladığı görülmektedir. Yeşil pazarlamanın temelinde, topluma ‘çevre dostu’ olduğuna inanılan ürünlerin pazarlanması anlayışı yer almaktadır. Bu anlayışın temelinde ise ‘yeşil ürün’ kavramı olduğu görülmektedir. Ürünün ‘yeşil’ olması ve ‘yeşil ürün’ satın alma tercihinde bulunan hedef gruplarla buluşması aşamasında da yeşil etiketleme yani ‘eko-etiket’ uygulaması karşımıza çıkmaktadır. Ancak bu üç kavramda da tüm paydaşlarda kavram ve kapsam karmaşası olduğu gözlemlenmektedir. Bu nedenle bu araştırmanın amacı; yeşil pazarlama, yeşil ürün ve eko-etiket kavramlarını literatür taraması yöntemiyle geniş bir perspektiften incelemek olarak belirlenmiştir.
In recent years, production and consumption processes have changed structurally; we see that natural resources are limited and ecological balance is under threat. However, studies have been conducted explaining that the world's population is increasing rapidly, which, combined with the climate change crisis, tells us that the near future of the world is in danger. It is known that natural resources are used unlimitedly in industrial production processes that have been going on for about a hundred years. While this unlimited use has created an abundance of goods and services in the market, it is also vital for the continuation of humanity; water, soil, wood, oxygen, etc. It also caused unconscious consumption of natural resources. It is a well-known fact that trademarks need to consider social sensitivities in order to maintain their presence in the market, in short, both to protect their market shares and to create new markets. In this process, one of the important issues on the agenda of trademarks; Considering social sensitivities, they focused on the 'environmentally friendly' production of products and developed innovative approaches. It is seen that the concept of green marketing has started to take place in the literature since the 1990s. The basis of green marketing is the understanding of marketing products that are believed to be 'environmentally friendly' to the society. It is seen that the basis of this understanding is the concept of 'green product'. Green labeling, in other words, 'eco-label', is used when the product is 'green' and meets the target groups who prefer to buy 'green products'. However, in all these three concepts, it is observed that there is a confusion of concept and scope in all stakeholders. Therefore, the aim of this research is; to examine the concepts of green marketing, green product and eco-label from a broad perspective with the literature review method.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İşletme |
Bölüm | Derlemeler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 15 |