Osmanlı döneminde belirli konular çerçevesinde kaleme alınan risâleler, yazıldıkları zaman diliminin güncel problemlerini ve entelektüel ilgi alanlarını en iyi bir şekilde yansıtan eserlerdir. Fıkıh alanında yazılan risâleler dikkate alındığında, bu eserlerin toplumun düşünce yapısı ve sosyal hayatı hakkında ehemmiyetli veriler içerdiği söylenebilir. Daha çok yazdığı fıkıh risâleleriyle tanınan ve 22 Zilkâde 1122 (12 Ocak 1711) tarihinde vefat eden Âlim Muhammed’in toplam seksen dört risâlesi bulunmaktadır. Yazıldığı andan itibaren istinsah edilmek suretiyle Osmanlı coğrafyasının büyük bir kısmına yayılan Âlim Muhammed’in risâleleri gerek ulemânın gerekse Kazasker ve Şeyhülislam gibi üst düzey yöneticilerin ilgisine mazhar olmuştur. Büyük çoğunluğu fıkha dair olan bu risâlelerin telif sebebi, genel olarak üç başlık altında toplanabilir. Buna göre müellif bazı risâlelerini, katılmadığı bir görüşü eleştirmek için kaleme almıştır. Diğer taraftan risâlelerinden bir kısmını da gelen bir soruyu etraflıca ve delilleriyle cevaplandırmak amacıyla yazmıştır. Bazen de telif sebebini açıkça belirtmemekle birlikte sosyal hayata dair toplumsal bir problemi çözmeyi hedeflemektedir. Müellif tarafından sorun olarak addedilen meselelerin bir kısmı, bireysel davranışlara yönelik toplumdaki yaygın hatalara dair olmakla birlikte bir bölümü de hukukî problemler hakkındadır. Bu çalışmada Âlim Muhammed’in risâlelerinde fıkhî/hukukî problem olarak görülen meseleler ana başlıklar altında gruplandırılarak ele alınacak ve dönemin sosyal hayatına dair bazı tespitlere yer verilecektir. Buna göre çalışmamızda tespit edilen örnekler genel olarak üç başlıkta ele alınabilir. Bunlardan ilki ibadetlerle ilgili yanlış kabuller sebebiyle ortaya çıkan problemlerdir. Namazın kılınışı, köylerde Cuma namazı ve zuhr-i âhir namazıyla ilgili Âlim Muhammed’in risâlelerindeki meselelerin her birinde gerek halk gerekse bazı âlimler arasında var olan yanlış kabul ve telakkiler sebebiyle ortaya çıkan problemler ele alınmaktadır. Diğer başlıkta Âlim Muhammed’in bidat gerekçesiyle eleştirdiği ya da bidat olduğu iddia edildiği halde bidat olmayan uygulamaları açıkladığı konular incelenmektedir. Son başlıkta yer verilen bey‘u’l-îne, hatalı narh uygulamaları ve mükrehin talakı örneklerinde ise Âlim Muhammed’in bu meseleleri fesâdü’z-zamân kapsamında değerlendirdiği tespit edilmiştir. Âlim Muhammed’in yaşadığı dönem, uzun yıllar süren Celâlî isyanlarının sonuna denk düşmektedir. Bu sebeple toplumda yaşanan birtakım idarî ve ekonomik sıkıntıların fıkhî problem bağlamında onun risâlelerine konu olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle bey‘u’l-îne hakkındaki değerlendirmeleri ve bazı yerel yöneticilerin halka yönelik zulüm içeren uygulamalarına dair eleştirileri, ekonomik ve idari açıdan merkezî yönetimin yaşadığı sıkıntılara işaret etmektedir. Diğer taraftan bidat konusundaki tartışmalar ve ibadetlere dair ele alınan meseleler ise genel olarak her dönemde farklı şekillerde tezahür edebilecek türden problemler olarak değerlendirilebilir. Toplumsal problem olarak görülüp mezhep sistematiği çerçevesinde çözüme kavuşturulmaya çalışılan mükrehin talakı meselesi ise, incelenen örnekler arasında en dikkat çeken meselelerden biridir. Âlim Muhammed, Hanefî mezhebine göre mükrehin talakı geçerli olacağından dolayı bazı eşkıya ve zorbaların, mallarını vermemesi durumunda karısının boş olacağına dair insanlara yemin ettirdiğini ve böylece halkın mallarına göz dikerek bunları zorbalıkla ele geçirdiklerini ifade etmektedir. Bu problemi çözmek amacıyla Hanefî mezhebi çerçevesinde diğer mezheplerin görüşlerinden yararlanılabileceğini gerekçeleriyle uzun bir şekilde izah eden Âlim Muhammed, mükrehin talakının geçerli olacağına dair mezhepteki görüşü fesâdü’z-zamân gerekçesiyle tartışmaya açmaktadır. Bu durum, mezhepte sistematik tutarlılığı sağlayan bazı hükümlerin uygulamada toplumsal problemleri çözmek için yetersiz kalabildiğini ve bu kapsamda ulemânın mezhep sistematiği içerisinde çözüm üretme gayretini göstermektedir. Âlim Muhammed’in tartışmaya açtığı bu mesele, yaklaşık iki yüzyıl sonra benzer gerekçelerden hareketle Hukuk-i Âile Kararnamesi’nde yer alarak mükrehin talakının geçersiz olduğu şeklinde kanunlaşmıştır.
The treatises written on specific subjects in the Ottoman period are the works that best reflect the current problems and intellectual interests of the period in which they were written. Considering the treatises written in the field of fiqh, it can be said that these works contain essential data about the mentality and social life of the society. ‘Ālim Muhammad, who is mainly known for his fiqh treatises and died on 12 January 1711, has a total of eighty-four treatises. The treatises of ‘Ālim Muhammad, which have spread to a large part of the Ottoman geography by being copied since the moment they were written, have attracted the attention of both the scholars and high-level administrators such as Kādī ‘Askar and Shaykh al-Islām. The reason for the writing of these treatises, most of which are about fiqh, can be summarized under three headings. Accordingly, the author wrote some of his treatises to criticize an opinion he did not like. On the other hand, he wrote some of his treatises to answer a question in detail and with evidence. Sometimes, although he does not clearly state the reason for writing, he aims to solve a social problem related to social life. Some of the issues considered as problems by the author are about common mistakes in society towards individual behavior, and some of them are about legal problems. In this study, the issues that are seen as legal problems in the treatises of the ‘Ālim Muhammad will be grouped under the main headings and some determinations about the social life of the period will be included. Accordingly, the examples identified in our study can be discussed under three headings in general. The first of these is the problems that arise due to wrong assumptions about worship. In each of the issues in the treatises of ‘Ālim Muhammad, about the performance of the prayer, the al-zuhr al-ākhir prayer, and the Friday prayer in the villages, the problems that arise due to the wrong assumptions and perceptions that exist among the public are discussed. In the other chapter, the issues that ‘Ālim Muhammad criticized on the grounds of bid‘ah or in which he explained the practices that were not bid‘ah although it was claimed to be bid‘ah are examined. In the examples of bai‘al-‘inah, erroneous narkh (officially fixed price) practices and divorce under duress, which are included in the last title, it has been determined that ‘Ālim Muhammad evaluated these issues within the scope of fasād al-zamān. The period in which ‘Ālim Muhammad lived coincides with the last period of the Celali revolts, which lasted for many years. For this reason, it is understood that some administrative and economic problems experienced in society are the subject of his treatises in the context of the fiqh problem. In particular, his evaluations of bai‘al-‘inah and the criticisms of some local administrators about the cruel practices against the people point to the economic and administrative problems of the central government. On the other hand, the debates on bid‘ah and the issues dealt with in worship can generally be considered as problems that can manifest in different ways in every period. The issue of divorce under duress, which is seen as a social problem and tried to be solved within the framework of sectarian systematics, is one of the most striking issues among the examples examined. In order to solve this problem, ‘Ālim Muhammad explains at length with his justifications that the views of other sects can be used within the framework of the Hanafi sect. He discusses the opinion in the madhhab that the talaq of mukrah will be valid on the grounds of fasād al-zamān. This situation shows that some provisions that provide systematic consistency in the sect may be insufficient to solve social problems in practice, and in this context, the ulema’s efforts to produce solutions within the sectarian system. This issue, which ‘Ālim Muhammad opened up for discussion, was enacted in the Family Law Decree (1917) about two centuries later, based on similar reasons, and was enacted as invalid.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 19 Aralık 2021 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 17 |
Amasya İlahiyat Dergisi-Amasya Theology Journal Creative Commons Alıntı-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.