Orhan Pamuk’un 1985 yılında yayımlanan romanı “Beyaz Kale” Doğulu bir karakter olan ve Doğu’yu temsil eden Hoca’yla İstanbul’a esir olarak getirilmiş Venedikli bir “köle”nin varoluşsal sorgulamalarının merkeze alındığı bir hikâyeyi işlemektedir. Roman, XVII. yüzyılda genç bir İtalyan’ın, Venedik’ten Napoli’ye yaptığı yolculuk sırasında Türk korsanlara esir düşerek İstanbul’a bir köle olarak getirilmesiyle başlar ve bu Venedikli kölenin, Batı’nın bilimine ve yaşam tarzına merakı olan İstanbullu Hoca’nın emrine verilmesiyle vuku bulan Hegel’in “efendi-köle” diyalektiğini çağrıştıran bir ilişki çerçevesinde yüksek bir gerilimle devam eder. Anlatı, karakterlerin “birbirlerinin yerine geçmesi” ile son bulur. Roman boyunca birbirlerinin geçmişlerini, ilgilerini ve yaşamlarını anlamaya, daha sonra da benliklerini bulmaya çalışan bu iki zıt karakter, “efendi-köle” diyalektiği çerçevesinde bir taraftan kimliklerini bulmaya çalışırken diğer bir yandan “ben” ve “öteki” kavramlarını sorgulayacaklar ve sonuç olarak birbirlerinin hayatlarını yaşamaya başlayarak bu kavramların ne kadar geçirgen olduklarını ortaya koyacaktırlar. Köle, nesnenin verili yanlarını dönüştürerek efendinin kullanımına uygun hale getirirken bir taraftan da kendini yeniden kurmuş olur. Efendi ise nesne aracılığıyla bağlantı kurduğu köleye daima bağımlı kalır. Romanın merkezinde yer alan Venedikli köle ile Hoca’nın bir araya gelmesi kendiliğinden bir efendi-köle diyalektiğini doğurduğu gibi ben ve öteki ilişkisinin doğmasına da yol açarak bu kavramların ne derecede geçirgen olduklarını ve kimliklerin parçalanmışlıklarını göz önüne sererler.
Makalenin yayınlanması durumunda TUBİTAK'a doktoramı desteklediği için teşekkür.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sanat ve Edebiyat |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Haziran 2020 |
Gönderilme Tarihi | 4 Ocak 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 64 |