Ahlâk konusu dinler üstü konuşulan ve tartışılan evrensel bir olgudur. Her toplumun kendi sosyolojik ve psikolojik durumlarına bağlı olarak kabul ettiği ahlâkî değerler mevcuttur. İslam, Arap toplumuna geldiği ilk andan itibaren toplumun sahip olduğu ahlâkî değerleri düzenleme ve yenilemeye başlar. Düzenlenen ve yenilenen ahlâkî değerlerde örnek insan olarak ise Hz. Peygamber gösterilir. Bu çerçevede Hz. Peygamberin vefatından sonra İslam toplumunda oluşan karışıklıkların ahlâkî sonuçları ve toplum içinde bozulmalara tepki hareketi olarak ortaya çıkan sûfilerin eleştirileri meydana gelir. Her ne kadar fıkıh ve kelam alanları teşekkül süreçlerinde farklı konular üzerinde tartışsalar da ahlâk konusuna ait özel bir bölüm fıkıh ve kelam alanında mevcut görünmez. Sûfiler, İslam din bilimlerinde ahlâk alanının göz ardı edilmesini eleştirir ve bu eksiliğin giderilmesi gerektiğini savunur. Erken dönemde yaşamış olan sûfiler ise bu açıklığın kapanması ve İslam düşüncesinin tekâmüle ermesi için çözümün tasavvuf olduğunu iddia ederler. Bu durumu meşrulaştırmak için de tasavvufun kelam ve fıkıh alanı gibi bir bilim olduğunu ispatlama yolunda eserler kaleme alırlar. Bu süreçte ise tasavvuf pratik ve zühd esaslı bir anlayıştan, diğer din bilimleri gibi bilgi çıkartan bir ilme dönüşür.
The issue of morality is a universal phenomenon that is spoken and discussed above religions. There are moral values that every society accepts depending on their sociological and psychological conditions. From the first moment Islam came to the Arab society, it began to organize and renew the moral values of the society. As a model of the regulated and renewed moral values, The Prophet is shown. In this context, the moral consequences of the confusion in the Islamic society after the death of the Prophet and the criticisms of the sufis who emerged as a reaction to the corruption in the society occur. Although the fields of fiqh and kalam discuss different issues in their formation processes, a particular section on morality does not appear to exist in the fields of fiqh and kalam. The sufis criticize the neglection of the field of morality in Islamic disciplines, and highlight the need of elimination of this deficiency. Sufis who lived in the early period claim that the solution that would fill this gap and help Islamic thought reach perfection is sufism. In order to justify this claim, they produce works attempting to prove that sufism is an independent discipline like kalam and fiqh. In this process, sufism transforms from a practical and ascetic understanding into a discipline that produces knowledge like other religious disciplines.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 8 Mayıs 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 5 |
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.