Öz
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı nüfus bakiyesi üzerine kurulmuş bir ulus devlettir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Osmanlı’dan kalan nüfusu ulusa dönüştürmek amacıyla siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda köklü reformlara gidilmiştir. Cumhuriyet’in yöneticileri söz konusu reformları hayata geçirirken tek yol gösterici olarak bilimi görmüşler ve yapıp ettiklerini bilimsel bir çerçeveye oturtmaya çalışmışlardır. Bu çalışma, Erken Cumhuriyet dönemi ulus inşa sürecinin bilimsel arka planını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada, Türkiye’de ulus devlet anlayışının ve ulusal egemenlik ilkesinin Jean Jacques Rousseau’nun genel/milli irade kuramı temel alınarak oluşturulduğu savunulmaktadır. Rousseau’cu bir çizgide milli/genel iradenin tekliği, bölünemeyeceği ve devredilemeyeceği ilkelerinden hareket edilerek 1921 ve 1924 anayasaları ile benimsenen kuvvetler birliği ilkesi doğrultusunda Cumhuriyet’in ulus tanımının kendi içinde yekvücut, organizmacı ve dayanışmacı bir ulus tanımı olduğu iddia edilmektedir. Çalışmada, erken Cumhuriyet döneminde Türkiye’de ulus inşa sürecinin iki aşaması olduğu iddia edilmektedir. Ulus inşa sürecinin ilk aşamasını teşkil eden 1920’li yıllarda Ziya Gökalp aracılığıyla Türkiye’ye taşınan Emile Durkheim sosyolojisinin ulus inşasının kuramsal altyapısını oluşturduğu ileri sürülmektedir. 1920’li yılların sonu ile birlikte Cumhuriyet’in ulus inşa sürecinde kırılma yaşanmıştır. Cumhuriyet’in meşruiyet kaygısıyla koptuğu Osmanlı-İslam geçmişi atlanarak ulusal kimlik tarihin daha eski dönemlerinde aranmaya başlanmıştır. Çalışmada, ulus inşa sürecinin ikinci aşamasını oluşturan 1930’lu yıllarda ulusal kimliğin Eugéne Pittard’ın Avrasyacı tezleri bağlamında tarih, dilbilim, antropoloji ve arkeolojinin verileri ışığında inşa edilmeye çalışıldığı ileri sürülmektedir.