İtikadî ve fıkhî İslâm
mezheplerinin ilk teşekkül dönemlerinde “görüş” anlamında kullanılan ve olumlu
çağrışımı olan mezhep kavramı, İslâm tarihinin ilerleyen dönemlerinde “fırka”
anlamı kazanmıştır. Görüş ayrılığının rahmet ve fikrî zenginlik olarak görüldüğü
bir süreçten mezheplerin ayrışma konusu ve katı dinî yapılar haline geldiği bir
sürece geçişte siyasal iktidarların kendilerine dinî meşruiyet sağlama gayesi
önemli bir etken olmuştur. İmam Ebû Hanife, İmam Malik, İmam Cafer-i Sadık,
İmam Şafi ve İmam Ahmed bin Hanbel gibi âlimlerin günün yeni meselelerine çözüm
üretmek amacıyla ortaya koydukları çabaları ve dinin temel nasslarını esas alan
ve akıl ile nakli hüküm çıkarma sürecinde birbirinin karşıtı olarak görmeksizin
kullanan yöntemleri, İslâm tarihinin başlangıç dönemlerinde Müslüman ümmete bir
esneklik ve özgür anlayış kazandırmıştır. Fakat ilerleyen asırlarda mezhepler
fırkalar şeklinde kemikleşip/dogmatikleşip değişmez dinî yapılar haline gelince
başta iktidarlarına ideolojik meşruiyet kaynağı arayan yönetimlerin himayeci
tutumları ve her bölge halkının bu dinî yorumları kendilerini kolayca
tanımlayacakları kimlik malzemesi haline getirmeleri mezheplerin çatışma
enstrümanına dönüşmesinin önünü açmıştır. Günümüzde aynı topraklarda yaşayan
grupların birbirlerini tekfir etmelerinin ve naslardan ilgisiz hükümler
çıkararak birbirlerinin kanlarını helal görmelerinin temelinde bu tahammülsüz
dinî kabul ve yorumlar yatmaktadır. Bu çatışma ortamında her mezhebî grup
kendisinde Kur’an’ı siyasal ve ideolojik amaçları doğrultusunda yorumlama hak
ve yetkisini görebilmektedir. Düşünce özgürlüğünden ve medeniyet
perspektifinden yoksun olan dinî gruplar, bugünü zihniyetleri doğrultusunda
dönüştürmekle yetinmeyip farklılıkların tarih ve coğrafya üzerindeki izlerini bile
silme operasyonu gerçekleştirmektedirler.
Bu makalede biz durum
tespiti yapmanın yanı sıra aklın ve hür düşüncenin yeniden nasıl egemen
kılınacağının ve başkalarının doğrularına saygılı dinî anlayışın nasıl inşa
edileceğinin imkân ve yollarını araştırıp tartışacağız. Bu amacın
gerçekleştirilmesi büyük ölçüde nitelikli bir eğitime ve sadece aynı dine
mensup farklı kesimlerle değil, farklı din mensuplarını tanımaya da bağlıdır.
Bundan dolayı kozmopolit ortamlar uzlaşma ve sosyal barış için kaçırılmaz bir fırsat
olarak değerlendirilebilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Editörden |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Eylül 2015 |
Gönderilme Tarihi | 1 Eylül 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 15 Sayı: 3 |
E-posta: sbedergi@ibu.edu.tr