Öz
Orta Çağ’da İslam dünyası bilim ve felsefe bakımından ileri bir düzeydeydi. Dolayısıyla Müslümanların ürettiği bilim ve felsefe, XI. yüzyıldan itibaren çeviriler vasıtasıyla Batı Dünyası ve Yahudi düşüncesine intikal etmiştir. Thomas Aquinas (ö. 1274), Albertus Magnus (ö. 1280), Duns Scotus (1308) gibi Hristiyan düşünürlerin yanı sıra Saadya Gaon (ö. 942) Bahya b. Pakuda (ö. 1120), Yehuda Halevî (ö. 1144) İbn Meymûn (ö. 1204) ve Gersonides (ö. 1344) gibi pek çok Yahudi düşünür bu kaynaktan beslenmiştir. Bu düşünürler, sahip oldukları entelektüel birikimi kendi gelenkleri ile birlikte Farâbî, İbn Sînâ, Gazâlî ve İbn Rüşd gibi Müslüman düşünürlere borçludur. İbn Meymûn’un öğrencisine yazmış olduğu mektupta Fârabî’den övgüyle bahsetmesi, en önemli eseri olan Delâletu’l-hâirîn’de Ebu Nasr ismi ile Fârâbî’ye doğrudan referansta bulunması ve pek çok yerde Fârâbî’ye benzer ifadeler serdetmesi bunun göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada Yahudi düşüncesinin önde gelen şahsiyetlerinden İkinci Musa olarak bilinen İbn Meymûn’un, el-muallimu’s-sâni Müslüman düşünür Fârâbî’den ne ölçüde beslendiği Delâletu’l-hâirîn adlı eser bağlamında metin karşılaştırması temele alınarak gösterilmeye çalışılacaktır.