The Mevlevi Order was not institutionalized during the time of Mevlâna. However, immediately after his death, it took shape as a ‘civilization school’ with the reading of the Mesnevi, the practice of sema (the whirling dance, meşk), traditional arts, music, vocational training, etiquette education, and primary Islamic sources. Architecturally, the Mevlevi Order also had a unique structural system, and with approximately 140 Mevlevi lodges (Mevlevîhâne), it became influential from the 15th and 16th centuries onwards in Anatolia, the Balkans, North Africa, and the Arabian Peninsula, almost forming the core of the Ottoman Civilization. Before the Ottoman Empire, the Seljuks, the Karamanids, especially in the Konya region, and other Anatolian Principalities gave great importance to Mevlana and his family. They hosted their family members in their cities, even though a movement called Mevlevi order had not yet been established during Mevlana’s time. Mevlâna himself had visited Afyonkarahisar and Karaman, his son Sultan Veled had visited Aksaray, Karaman, Kayseri, Kütahya, and Afyonkarahisar, and Sultan Veled’s son Ulu Ârif Çelebi had traveled to many cities in Anatolia, including Kayseri, Tokat, Amasya, Sivas, as well as the Aegean region, including Afyonkarahisar, Denizli (Lazikiye), Burdur, Isparta, Muğla (Menteşe), Kütahya, and their surrounding areas. As a result, the first seeds of Mevlevi culture were sown. Over time, especially after Sultan Veled’s daughter, Mutahhara Hatun, married into the Germiyanids, her descendant Dîvâne Mehmed Çelebi, a ‘grandson of Hz. Mevlâna’, ‘coming from the Germiyanid family,’ and who, like his ancestor Ulu Ârif Çelebi, traveled extensively and was skilled in organizing, began opening Mevlevi lodges not only across the entire Aegean region but also in Istanbul, which had been conquered only 25 years prior. These Mevlevi lodges, which spread to towns and villages and many of which are not even mentioned in the literature, reflect the Mevlevi activities in the region through the efforts of Dîvâne Mehmed Çelebi. The work Gülşen-i Esrâr by Şâhidî Dede, who can be considered the only source on the Mevlevi movement in the region, vividly illustrates the ‘Mevlevi Organization’ and the ‘Mevlevi movements’ in the Aegean region during the mentioned centuries.
This article aims to convey the situation of the region in the 16th century by evaluating the work Gülşen-i Esrâr, which can be considered the main source on the subject, and other sources, together with the first Mevlevi traces in Afyonkarahisar, Muğla, and the Aegean Region.
Mevlevi Order Şâhidi Dede Divane Mehmed Çelebi Afyonkarahisar Muğla Aegean Region
Mevlevîlik henüz Mevlâna döneminde kurumsallaşmamış, ancak vefatının hemen ardından İslâmî ana kaynaklarla birlikte Mesnevî okumaları, semâ meşki, geleneksel san’atlar, mûsıkî, meslek edinme ve âdab-erkân eğitimi ile bir ‘medeniyet okulu’ şeklinde teşekkül olunmuştur. Mevlevîlik mimari olarak da özgün bir yapı sistemine sahip olup 140 kadar Mevlevîhâneler ile özellikle XV ve XVI. yüzyıllardan itibaren itibaren Anadolu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Arap yarımadasında etkin olmuş âdeta Osmanlı Medeniyetinin ana harcını oluşturmuştur. Osmanlı öncesi Selçuklular, Konya bölgesi özelinde Karamanlılar, diğer Anadolu Beylikleri henüz Mevlâna döneminde, Mevlevîlik adında bir oluşum kurulmamışken Mevlâna ve ailesine büyük önem vermiş, aile fertlerini şehirlerinde konuk etmişlerdi. Mevlâna’nın sadece Afyonkarahisar’a ve Karaman’a, oğlu Sultan Veled’in Aksaray, Karaman, Kayseri, Kütahya, Afyonkarahisar’a, onun oğlu Ulu Ârif Çelebi’nin Kayseri, Tokat, Amasya, Sivas başta olmak üzere Anadolu’nun birçok kenti ile birlikte Ege Bölgesinde Afyonkarahisar, Denizli (Lâzıkıyye), Burdur, Isparta, Muğla (Menteşe), Kütahya ve çevrelerini ziyaretleri sonucu Mevlevîlik kültürünün ilk tohumları atılmıştı. Zaman içerisinde özellikle Sultan Veled’in kızı Mutahhara Hatunun Germiyanoğulları’na gelin gitmesinin ardından onun soyundan gelen Dîvâne Mehmed Çelebi’nin ‘Hz. Mevlâna torunu” olması, ‘Germiyanoğulları sülalesinden’ gelmesi ve daha da önemlisi ceddi Ulu Ârif Çelebi gibi çok gezmesi ve teşkilatlandırma konusunda yetenekli olması nedeniyle hemen hemen tüm Ege Bölgesi ve henüz 25 yıl kadar önce fethedilen İstanbul’da dahi ardı ardına Mevlevîhâneler açılmaya başlanmıştır. Bu dönemin kasabalara, köylere kadar yayılan ve birçoğunun isminin literatürde bile adı geçmediği Mevlevî zâviyeleri, Dîvâne Mehmed Çelebi’nin faaliyetleri, bölgenin Mevlevî hareketliliği konusunda tek kaynak diyebileceğimiz Şâhidî Dedenin Gülşen-i Esrâr adlı eseri âdeta anılan yüzyılların Ege Bölgesi ‘Mevlevî Teşkilâtlanması’ ve ‘Mevlevî hareketleri’ni gözümüzün önüne sermektedir.
Bu yazıda, konu ile ilgili ana kaynak diyebileceğimiz Gülşen-i Esrâr adlı eseri de değerlendirerek, diğer kaynaklardan Afyonkarahisar, Muğla ve genel olarak Ege Bölgesi’ndeki ilk Mevlevî izleri ile birlikte XVI. Yüzyıldaki bölgenin durumu aktarılmaya çalışılacaktır.
Mevlevîlik Şâhidî Dede Dîvâne Mehmed Çelebi Afyonkarahisar Muğla Ege Bölgesi
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türk İslam Edebiyatı, Çevre ve Kültür, Osmanlı Sahası Klasik Türk Edebiyatı |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 18 Nisan 2025 |
Yayımlanma Tarihi | |
Gönderilme Tarihi | 6 Şubat 2025 |
Kabul Tarihi | 28 Şubat 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: Mevlevilik Geleneği ve Vefatının 475. Yılında Muğlalı İbrahim Şâhidî (1470-1550) Özel Sayısı |