Mûcize ve kerâmet mevzusu, kelâm ilminin nübüvvet meseleleri arasında yer alır. Klasik kelâm ilminde mûcize nübüvvetin dayanağı olarak kabul edilir. Kerâmet ise veli kişilere nispet edilen hârikulâde hadiselerdir. Allah’ın elçilerini teyit etmek üzere yarattığı hadiseler, genellikle âdetullahın yani tabiat kanunlarının bir süreliğine askıya alınması şeklinde gerçekleşir. Kelâm okulları mûcizeyi nübüvvetin delili olarak değerlendirmişken kerâmet üzerinde ihtilaf etmişlerdir. Mu’tezile, mûcizenin temel işlevinin nübüvvetin ispatına yönelik olduğunu kabul etmiş ve çoğunluk, peygamber dışındaki kimselerden hârikulâde bir hadisenin zuhur etmesinin nübüvvet müessesesini zedeleyeceğini savunmuştur. Ehl-i Sünnet ise mûcizenin peygambere özgü olduğunu vurgulamış ve -bazı istisnalar olmakla beraber- kerâmetin vukuunu imkân dâhilinde kabul etmiştir. Bu çerçevede makalede mûcizenin mahiyeti, hakikati, şartları, peygamberlerin doğruluğuna delâleti, kerâmetin hakikati, imkânı, mûcize ile ilişkisi ve doğruluk kıstası olarak ele alınıp alınamayacağı hususları incelenmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 25 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 1 Haziran 2020 |
Kabul Tarihi | 30 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 16 |