Throughout history, people’s relations with each other have been made possible by the parties getting to know their counterparts. The process leading to peace and tranquility passes through dialogue and its most basic element ‘face-to-face’ communication. The best example of this in history is the face-to-face relations established by the Prophet Muhammad (peace be upon him) with the communities living in Medina who had not yet accepted Islam, and the contract he made with them, known as the “Madinah Document”. This contract served as a reference for problems arising from ethnic and religious differences in later Muslim and non-Muslim societies. Accordingly, non-Muslims in the Ottoman Empire were able to live their religion and culture in the legal system called “Millet System”. A successful dialogue depends on some conditions. First of all, the parties should establish dialogue on an equal footing. In addition, the parties should not enter into expectations that their interlocutors will not consent to. Another important condition is that the parties should be honest. For example, it is obvious that structures such as FETÖ, which engage in dialogue for their own interests rather than to solve the problems of Muslims, are not honest and therefore harm Muslims in general. Another example of dialogue problem is the interference from outside in the internal/religious affairs of Muslims in the work carried out within the framework of the German Islamic Conference (Deutsche Islam Konferenz). To put it more clearly, dialogue activities with Muslims, especially at a high level, continue to be problematic for Muslims in terms of their goals and methods.
Tarih boyunca insanların birbirleriyle ilişkileri, tarafların muhataplarını tanımalarıyla mümkün olabilmiştir. Barış ve huzura giden süreç de diyalogdan ve onun en temel unsuru olan ‘yüz yüze’ iletişimden geçer. Tarihte bunun en güzel örneği Hz. Muhammed’in (sav.) Medine’de yaşayan ve henüz Müslümanlığı kabul etmemiş topluluklarla kurduğu yüz yüze ilişkiler ve onlarla yaptığı “Medine Vesikası” olarak bilinen sözleşmedir. Bu sözleşme, sonraki Müslüman ve gayri Müslim toplumlarda etnik ve dinî farklılıklardan doğan sorunlarda referans teşkil etmiştir. Bu doğrultuda Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler de “Millet Sistemi” adı verilen hukuki sistemde dinlerini ve kültürlerini yaşayabilmişlerdir. Diyalogun sağlıklı gerçekleşmesi bazı şartlara bağlıdır. Her şeyden önce taraflar eşit mertebeden diyalog kurmalıdır. Bunun yanında taraflar muhataplarının razı olmayacakları beklentilere girmemelidir. Önemli bir şart da tarafların dürüst olmasıdır. Mesela, Müslümanların sorunlarını çözmek için değil de kendi menfaatleri için diyalog çalışmaları yapan FETÖ gibi yapılanmaların dürüst olmadığı ve bu sebeple Müslümanların geneline zarar verdikleri aşikârdır. Diyalog sorunlarına başka bir örnek de Alman İslam Konferansı çerçevesinde yapılan çalışmalarda dışarıdan Müslümanların iç/ dini meselelerine gibi müdahale edilmesidir. Bugün Almanya’da yaklaşık 5 milyon Müslüman yaşamaktadır ve bu da toplumun yaklaşık % 6’sını oluşturmaktadır. Dolayısıyla göz ardı edilemeyecek büyük bir Müslüman nüfusa sahip Almanya’da birçok sebepten kaynaklanan sorunların çözümünde devlet ve (Alman) toplum(u) için olduğu kadar Müslüman kesim için de diyalog son derece önemlidir. Ancak sorunlara çözüm için yapılan diyalog faaliyetleri hiç de sorunsuz yürümemektedir. Daha açık bir ifadeyle Müslümanlarla bilhassa üst düzeyde yürütülen diyalog çalışmaları hedefleri ve yöntemi bakımından Müslümanlar nezdinde sancılı geçmeye devam etmektedir.
Diyalog Alman İslam’ı Alman İslam Konferansı İslamofobi Irkçılık Dini Cemaatler
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Sosyolojisi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Nisan 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 2 Sayı: 1 |
CİHANSOBAD’ta yayınlanan tüm makaleler Creative Commons Alıntı 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır. Bu lisans; yayınlanan tüm makaleleri, veri setlerini, grafik ve ekleri kaynak göstermek şartıyla veri madenciliği uygulamalarında, arama motorlarında, web sitelerinde, bloglarda ve diğer tüm platformlarda çoğaltma, paylaşma ve yayma hakkı tanır. Açık erişim disiplinler arası iletişimi kolaylaştıran, farklı disiplinlerin birbirleriyle çalışabilmesini teşvik eden bir yaklaşımdır.