İslâm
kelâmcılarının Allah-âlem tasavvurları ile zât-sıfat ilişkisine bakışları,
onların geliştirip ortaya koyduğu temel düşünsel disiplinlerinin başat unsuru
olmuştur. Hiç kuşkusuz bu bakış açısı, onların hem Allah-âlem hem de
Allah-insan ilişkilerine yeni yeni yorumlar ve açılımlar getirmelerine de
doğrudan sebebiyet vermiştir. İbn Fûrek, Eş‘arî kelâm sisteminin önemli
temsilcileri arasında yer almaktadır. Hatta o, başta Eş‘arî düşünce olmak üzere
Ehl-i Sünnet kelâmının oluşumunda önemli bir paya sahiptir. İbn Fûrek, İmâm
Eş‘arî ve kelâm sisteminin görüş ve düşüncelerinin günümüze aktarımında önemli
bir köprü vazifesini üstlenmiştir. Hiç
kuşkusuz bu hususlardan birisi de Allah tasavvurudur. O, zorunlu varlık
kategorisine dâhil ettiği Allah anlayışını mümkünler dünyasının üstünde ayrı
bir yere yerleştirmiştir. Bu nedenle, kemâl ve muttasıf sıfatlarla bağdaşmayan
her türlü ifade ve yorumları ya reddetmiş ya da te’vîl etme yoluna koyulmuştur.
Bu bakımdan onun, Ehl-i Sünnet kelâmında te’vîl anlayışının gelişimi bakımından
önemli etkileri olduğunu söylemek mümkündür.
İbn Fûrek (ö. 406/1015), Ehl-i
Sünnet’in Eş‘ariyye kolunun önemli temsilcilerinden birisidir. Özellikle de
İmâm Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin (ö. 324/936) talebeleri ile görüşmüş, onlardan
dersler almış ve aldığı bu bilgilere dayanarak Eş‘arî’nin görüş ve düşüncelerini
sistematize ederek günümüze ulaşmasında önemli pay sahibi olmuştur. Hatta onun
bazı eserlerinin, üstadım diye tanımladığı mezhep önderi İmâm el-Eş‘arî’nin
görüş ve düşüncelerini daha sistemli hale getirmek ve insanlara kolaylıkla
ulaşmasını sağlamak amacıyla hazırlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Onun
eserlerine bakıldığında Kelâmda önemli bir yöntem olarak kullanılan te’vile
müracaat ettiğini ve kullandığını gözlemlemekteyiz. Hatta denebilir ki o, Ehl-i
Sünnet kelâmcıları arasında te’vîli en aşırı derecede kullananlardan birisidir.
İbn Fûrek, sadece Kur’ân’ın değil aynı zamanda hadislerin de te’vil edilmesi
gerektiği düşüncesini savunmuş ve bu uğurda eser tanzim etmiştir. Bu bakımdan
onun, Ehl-i Sünnet kelâmında te’vil anlayışının gelişimi bakımından önemli
etkileri olduğunu söylemek mümkündür.
İbn
Fûrek, başta Eş‘arî düşünce olmak üzere Ehl-i Sünnet kelâmının oluşumunda
önemli bir paya sahiptir. Bu sebeple âlimler, onun, Eş‘arî Kelâmının üçüncü
tabakasını oluşturduğunda ittifak etmişlerdir. İbn Fûrek’in, bu silsiledeki en
önemli özelliği, İmâm Eş‘arî ve onun Kelâmdaki inanç, görüş ve düşüncelerinin
sonraki nesil ve kuşaklara aktarımında önemli bir köprü vazifesini üstlenmiş
olmasıdır. Bu anlamda sadece bir nakilci değil, aynı şekilde seleflerinin görüş
ve düşünceleri üzerine yeni yeni anlam ve bakış açıları inşa etmiştir. Bu
bakımdan o, seleflerine sadık ve muvafakat etmede şaşmadığı gibi, haleflerine
de Kelâmdaki anlama, yöntem ve yorumlama noktasında örneklik teşkil etmiştir.
Benimsemiş
ve kabullenmiş olduğu inanç, görüş ve düşünceleri itibariyle dikkatleri
fazlasıyla celp etmiş olan İbn Fûrek, kendinden sonraki kelâmcıları da büyük
oranda etkilemiş ve üzerlerinde derin tesirler bırakmıştır. Bu nedenle onu, bir
geleneğin devam ettirilmesinin veya geleceğe aktarımının baş mimarı olarak
görmek gerekmektedir. Gerçekte onun her görüş ve düşüncesi araştırmaya değer
olmakla birlikte özellikle de kendi eserinin ilk sayfalarında yer açmış olması
nedeniyle Allah ve sıfatlar konusuna bakışı dikkat çekici olanlardan sadece
birisidir. Hiç kuşkusuz o, Allah ve sıfatları konusunu tamamen Kur’ân ve Sünnet
perspektifinden algılamaya ve çözümlemeye çalışmıştır.
Kelâm
ilminin hemen hemen her problemi hakkında görüş ve düşüncesi olan İbn Fûrek’in,
eserlerinde ele alıp incelemeye çalıştığı hususlardan birisi de Allah
inancıdır. O, zorunlu varlık kategorisine dâhil ettiği Allah anlayışını
mümkünler dünyasının üstünde ayrı bir yere yerleştirmiştir. Bu nedenle, kemal
ve muttasıf sıfatlarla bağdaşmayan her türlü ifade ve yorumları ya reddetmiş ya
da te’vîl etme yoluna koyulmuştur. Bilindiği üzere İslâm kelâmcılarının, Allah
ve âlem konusuna bakışları ile zât ve sıfatlar konusundaki tasavvurları,
onların geliştirip ortaya koyduğu temel düşünsel disiplinlerinin başat unsuru
olmuştur. Kuşkusuz bu bakış açısı, onların hem Allah ve âlem hem de Allah ve
insan ilişkilerine yeni yeni yorumlar ve açılımlar getirmelerinde doğrudan
belirleyici olmuştur.
Onun
savunduğu kelâm düşüncesinin ana noktasını Allah inancı oluşturmuştur. Ona göre
Allah, Vâcibu’l-Vücûd olarak mutlak bir varlıktır. Allah, kendisinin dışındaki
bütün âlem ve mahlûkatı “yoktan yaratmıştır”. Öyle ki o, Allah’ı, sonradan
yaratılmış olan araz, cisim ve cevherlerin tamamından soyutlayarak zorunlu
varlık statüsüne dâhil etmiş ve açık ara tenzih akidesine vurgu yapmıştır.
Cevher, cisim ve arazlar ise, sonradan yaratılmışlardır (hâdis). İbn Fûrek,
Allah’ın ezeliliğini, “kıdem” sıfatıyla açıklamaya çalışmıştır. Çünkü İbn
Fûrek’te, “kıdem” sıfatının, Allah’ın zât ve sıfatlarındaki birliği ifade
etmesi açısından ayrı bir önem ve değeri vardır. O, âlemlerin ya da mahlûkatın
Allah’ın zatındaki kıdeminin birer yansıması olarak algılamıştır. İbn Fûrek,
âlemdeki cüzlerin tek başlarına herhangi bir anlam ifade etmediklerini, ayrı
ayrı düşünüldüğünde de bunların yönlerinden (cihet) bahsedilemeyeceğini
söylemiştir. Bu sebeple de bunun zihinsel olarak insanı yorduğunu ve bölünme ve
parçalanmaya sebebiyet verdiğini kabul etmiştir. Ona göre âlemde yaratılmış
olan bütün cevherler, özlerini aynen muhafaza etmektedirler. Ancak arazlar ise,
Allah’ın âleme olan müdahalesi sonucu her seferinde yeniden yaratılmakta ve
evrendeki hareketliliğin devamı ve nizamı sağlanmaktadır. O, âlemdeki
rastlantıları ve tesadüfleri hiçbir zaman kabul etmeyerek Allah’ın, mevcudatı
ve mahlûkatı konusundaki etkinliğini savunmuştur. Âlemdeki bütün araz, cisim ve
cevherlerin kendisindeki hareket, değişim ve dönüşümü gerçekleştirecek bir güç
ve nitelik bulunmamaktadır. Zira araz, cisim ve cevherlerdeki hareket, değişim
ve dönüşüm, zaman ve mekân değişikliğinin ötesinde tamamen Allah’ın âleme olan
müdahalesiyle ilgili bir husustur.
İbn
Fûrek, benimsemiş olduğu cevher-araz metafiziğine uygun olarak zât-sıfat
ayrımına gitmiştir. O, araz, cisim ve cevherleri, varlıkları açısından ayırarak
farklı farklı statülere yerleştirmiştir. Onun, zât-sıfat ayrımı noktasındaki
temel görüşü, cevher-araz kuramına uygun olması kadar kabullenmiş olduğu kelâmî
anlayışla da doğrudan ilintilidir. Nitekim Eş‘arîler’in düşünce sisteminde,
âlemde müşahede ve tecrübe dilen her türlü ahenk ve düzen (gaye ve nizam), bu
âlemin bilen, işiten, irâde eden, kudret sahibi bir varlık tarafından
yaratılmış olduğuna en büyük kanıttır. Zira varlığı kendi zâtından olanın,
sonuçta âlemdeki bütün eylem ve fiillere etkin olması gerekmektedir.
The view of
Muslim theologians about Allah, the universe, the relation between God and
divine attributes has become the dominant element of the basic intellectual
disciplines that they developed. Undoubtedly, this point of view has directly
caused them to bring new interpretations and openings to both God and the
universe as well as to God and human relations. Ibn Fūrak is one of the important representatives of the Ashʿarī kalām system. In fact, he has
an important share in the formation of the Ahl al-Sunna, especially of Ashʿarī thought. Ibn Fūrak has undertaken a
significant bridge in the transmission of the views and ideas of Imam al-Ashʿarī and the kalām system. There is
no doubt that one of them is the understanding of God. He has placed his understanding
of God, which he has included in the category of compulsory beings in a
different place above the possible world. For this reason, all expressions and
interpretations that are incompatible with the qualities of worthy and
appropriate have been rejected or put into practice. In this respect, it is
possible to say that he has an important influence in the development of the
understanding of ta’wil in Ahl
al-Sunna.
Ibn Fūrak (d.
406/1015) is one of the important representatives of the Ashʿarī kalām within Ahl
al-Sunna. He met the students of Imam Abu’l-Ḥasan
al-Ashʿarī (d. 324/936) and took lessons from them. He has
a significant share in accessibility of the views and ideas of Ashʿarī that have been systemized mostly through these meetings and lessons.
It is even understood that some of his works have been prepared in order to
make the views and ideas of the sectary leader Imam al-Ashʿarī, which he has described as reputable, more systematic and easily
accessible to people. When we look at his works, we observe that he applied and
used ta’wīl which is an important method of interpretation in Islamic
theology. It can even be said that he is one of the most extreme theologians among
Ahl
al-Sunna theologians applying this method. Ibn Fūrak
defended the notion that not only the Qur’an but also the hadith should be
interpreted (ta’wīl) and for this reason he prepared works. In this
respect, it is possible to say that he has an important influence in the
development of the understanding of ta’wīl in the theology of Ahl al-Sunna.
Ibn Fūrak has an
important share in the formation of Ahl al-Sunna, especially Ashʿarī
thought. For this reason, scholars allied that he formed the third stratum of
the Ashʿarī theology. Ibn Fūrak’s most important feature in this sculpture is
to be an important bridge between beliefs and thoughts of Imam al-Ashʿarī’s and
later generations. In this sense, he is not only a transporter but also has new
perspectives build on the views and thoughts of his predecessors. In this
regard, he was not deviated to be loyal and was consenting to his predecessors
and his successors also set an example in the point of understanding, method
and interpretation of the Islamic theology.
Ibn Fūrak, who has
received a lot of attention in terms of beliefs, views and thoughts that he has
adopted and accepted, has also influenced the following theologians and left
deep influences on them. For this reason, it is necessary to consider him as
the continuation of a tradition or as the chief architect of the transfer to
the future. In fact, his view of God and His attributes is only one of the
remarkable ones, especially because it has space on the first pages of his
work, albeit with value for every opinion and thought. No doubt, he has tried
to perceive and analyze the matter of God and His attributes from the
perspective of the Qur’ān and Sunna.
Belief in God is
another problem that Ibn Fūrak, who has opinion and thought about almost every
theological problem tried to examine in his works. He has placed his
understanding of God, which he included it in the category of compulsory beings
at a different place above the world of possible. For this reason, all kinds of
expressions and interpretations that are incompatible with positive and
significant terms have either been rejected or interpreted. As it is known, the
views of the Islamic theologians, the views of God and the universe and the
meanings of the Essence (dhāt) and divine attributes have been the
dominant elements of the basic intellectual disciplines they have developed. No
doubt, this point of view has been directly determinant on bringing new
interpretations and openings to both God and the universe as well as to God and
human relations.
The main point of
theology that Ibn Fūrak defended is belief in God. According to him, God is an
absolute being as Wājib al-wūjūd (Necessary Being). God has created all
the world and creatures out of nothing. So much so that he has included God in
the state of compulsory existence by abstracting Him from all creatures,
objects and substances, and he has emphasized His incomparability. The
substance, the matters and the signs are created later. Ibn Fūrak tried to
explain the eternity of God with his “seniority”. Because in Ibn Fūrak, the
seniority has a special importance and value in terms of expressing unity in
the attributes of God. He perceives the worlds or the inhabitants as a
reflections of the wrath of God. Ibn Fūrak said that the objects in the world
do not express any meaning to themselves, nor can they be mentioned in their
respective directions. For this reason, he accepted that he mentally exhausted
the human and caused division and disintegration. According to him, all organs
created in the world are preserving their essences exactly. But the accidents
are created again each time as the result of God’s intervention, and the
continuity and order of the movement in the world is provided in this way. He
defended an active God on His presence and inhabitation by never accepting
coincidences in the world. There is no power or quality to carry out the
movement, change and transformation of all the sign, objects and organs the
universe. For the movement, change, and transformation in sign, objects, and
organs are all about the intervention of God’s omnipotence beyond the change of
time and space.
Ibn Fūrak went to God and his attributes in
accordance with the organ-sign metaphysics he had adopted. He has settled the
land, the object, and the substances in different statues by separating them in
terms of their assets. It is also directly related to the philosophical
understanding that the basic idea of the God and His attributes distinction is
accepted as fitting to the theory of matter-matter. Indeed, in the system of
thought of the Ashʿarite, every kind of harmony and order (purpose and
order) which gives experience and experience in the world is the greatest proof
that this world is created by a being who knows, hears, wills, possess might.
It is necessary for God whose existence comes from Himself, to be effective on
all actions in the world.
Konular | Din Araştırmaları |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2017 |
Gönderilme Tarihi | 8 Şubat 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 21 Sayı: 1 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.