Öz: Çağdaş kriminolojinin gündeme taşıdığı Özdenetim/Self-Control kavramı, asrımızda gittikçe yükselen suç oranlarının toplumun huzurunu kaçırmasına karşılık, suçları önlemede ve öfke kontrolünü önceleyen bir işlev görmek üzere ortaya konulmuştur. Bu alanda yapılan çalışmalar da, genelde suçu önlemek için bir nevi eğitim alanında erken alınması gereken tedbirleri ihtivaya yöneliktir. Bazı ülkelerde Sosyal ve Duygusal Öğrenme (Social and Emotional Learning) programlarının, karakter eğitimi, şiddeti önleme, uyuşturucuya karşı önlem alma ve okul disiplini gibi alanlarda kullanıldığını görmekteyiz. İslam âleminde, ilk dönemlerden itibaren kişinin kendini kontrol etmesi, imanî bir mesele olarak ele alınmış ve işlenmiştir. Birçok ayet ve Resulullah’ın sözleri, kişinin kendini kontrol etmesine, duygularını ve öfkesini yönetmesine yöneliktir. Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmanın bir yolunun, nefis kontrolünden geçtiği inananlara bildirilmiştir. İslam tasavvufunun ana temalarından biri, nefis kontrolü meselesidir. Dolayısıyla İslam eğitim anlayışında kendini kontrol ana konulardan birini teşkil etmektedir.
Özet: Özdenetim, 1990'lı yılların başlarında, Michael R. Gottfredson ve Travis Hirschi'nin "Suç Genel Teorisi", kontrol teorisi geleneğinde önemli ilerlemeler sağlamış ve deneylere dayalı dikkat çekici sonuçlar ortaya konulmuştur. Bunlarla birlikte, bazı ülkelerde Sosyal ve Duygusal Öğrenme (Social and Emotional Learning) programlarının, karakter eğitimi, şiddeti önleme, uyuşturucuya karşı önlem alma ve okul disiplini gibi alanlarda kullanıldığını görmekteyiz. Unesco, 2002 yılında yukarıdaki amaçlara hizmet verebilmek için bu programın tanıtımını üstlenip yaklaşık 140 ülkenin eğitim bakanlıklarına mektup göndermiştir. Günümüzde, eğitmek için duyguyu kullanmak yerine bizzat duygunun kendisini eğitmeyi hedef alan çalışmalar da mevcuttur.
Özdenetim, duygularımızı kontrol edebilme ve onları yönetebilmeyi ifade eder. Bazı duygular, çocuğun beyin ve biyolojik gelişimi esnasında zamanla ortaya çıkar ve sinir sisteminin gelişimi tamamlandığında olgunluk seviyesine ulaşır. Pratt ve diğer bazı araştırmacılar, ebeveynlerle birlikte toplumsallaşmanın ve mahalle koşullarının, benlik denetimindeki çeşitliliği öngördüğünü bulmuştur. Onlar, topluluk düzeyinde kontrol ve sosyalleşmenin kendini kontrolün geliştirilmesine katkıda bulunan eşit derecede önemli faktörler olduğunu savunuyorlar. İnsanın nefsinin ve arzularının kontrolünden kurtulması bir erdem olarak görülmüştür. Bu erdem eski Yunancada Sophrosyne ile karşılanırdı, bu da “kişinin hayatını özenle ve akıllıca yaşaması; ahenkli bir denge ve bilgelik” anlamlarına geliyordu. Romalılar ve eski Hıristiyan kilisesi ise, bunu Temperentia yani dengeleme, duygusal aşırılıkları sınırlama olarak isimlendirmiştir. Kişinin kendini kontrol etmesi ve duygularını dengelemesi konusu, İslam dininde de, “Nefis Mücadelesi” adı altında ele alınıp etraflıca işlenmiştir.
Aslında inançlar, duygu kalıplarıdır. İnsanın, düşünce ve inanç biçimlerinin yerli yerine oturtabilmesi için bunların duygu kalıbına dönüşmesi lazımdır. Mesela “iyilik yapmak güzeldir” cümlesi, bir düşünceyi ifade eder. Buna duygu boyutunun eklenmesi için, insanlara iyilik yapmanın güzel olduğunun onaylanarak pekiştirilmesi gerekir. İnsanın davranışları yönlendirmeye başlayan duygular, muhakkak ki bir referans değere göre kendisini şekillendirir. Bu referans değerler veya diğer bir ifade ile standart değerler ya dinler tarafından belirlenip empoze edilir veya toplumun ahlâkî kurallarından çıkarılır. Bazı bilim adamlarınca din, gruba fayda sağlayan eylemler ödüllendirerek ve ortak iyiye aykırı olanları cezalandırarak psikolojik ve davranış eğilimlerini düzenleyen ahlâkî alan olarak da tanımlanmıştır. Dolayısıyla din, ahlâk kavramlarını da kapsar; aynı zamanda doğaüstü düşünceleri de etkiler. Dinin, sırayla kişisel şiddeti, hırsızlığı ve sahtekârlığı engelleyen inanç ve tutumları uyandırdığı düşünülmektedir.
Aslında vicdan dediğimiz şey, dış kontrol gücünün (Allah, anne-baba, öğretmen, toplum vs.) bir iç kontrol mekanizmasına dönüşmesi demektir. Daha doğru bir ifade ile, bize dışarıdan kontrol edici düşünce ve duyguları empoze eden otoriteyi temsil eden güçlerin bu değerlerini içselleştirmek demektir. Dolayısıyla sosyal ve fiziki çevrede otoriter bildiğimiz şeylerin, geliştirdiği kaidelerin içimizde kabul görmüş hali vicdanımızı oluşturur. Bir kişide, vicdan duygusunun gelişmiş olması, onun aldığı eğitime ve sorumluluk duygusunun gelişmesiyle de bağlantılıdır.
Din eğitiminin asıl gayesi, Allah inancını yerleştirmek ve bununla birlikte Allah’ın varlığını temel alan bir değerler bütününü benimsetmek ve yaşatmaktır. Zira kişinin, kendisini daima gören ve kontrol eden bir zatın varlığını bilmesi ve hissetmesi, onu her zaman daha kontrollü ve denetimli bir hayat yaşamaya sevk edecektir. Allah’ın insanları gördüğü ve işittiğini bilmek ve iyi davranışların karşılığında mükâfat ve olumsuz davranışların karşılığında da ceza alacağını düşünen kimse, elbette kendini kontrol etmeye çalışacaktır. Zira ödül ve ceza yönteminde amaç, bir şeyi özendirerek ve sevdirerek ona yönelik zihinsel şartlanma oluşturmaktır. Ayrıca bu işleyiş sonucunda beyin, davranışlara sınır koymayı öğrenir. Biz buna şuurlu davranış deriz. Şuur kendi benliğimiz hakkında bir anda edindiğimiz bilgi olduğuna göre, şuurlu halimizde kendi kendimizi gözlüyor ve inceleyebiliyoruz. İnsanı diğer varlıklardan üstün kılan şey, kendi kendinin farkında olan ve bunu fark edişi de fark etmesidir. Eğer böyle bir özelliğimiz olmasaydı, ahlâklı davranış olmazdı ve kendimizi kontrol edemezdik.
Kendimiz sadece kendi içimizde ve hiçbir harici aracın aracılığı olmaksızın bilebiliriz. Bu araçlara sadece bilimsel edevat değil, nefsin araçları olan beş duyu, muhayyile ve düşünce de dâhildir. Bütün bunlarla insanın kendini dışarıdan bir obje gibi değerlendirme ve gözlemleme yeteneğini eklediğimizde, Allah’ın bizim kendi nefsimiz hakkında düşünmemizi tavsiye etmesinde hikmet anlaşılabilir. Kendisi hakkında düşünen şuurlu insan, kendisini hesaba çekip nefsini muhasebe eden kimsedir. Buna işaret etmek üzere Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Akıllı kimse, (bu dünyada) nefsini hesaba çekip ölüm sonrası için çalışandır; aciz ise, nefsinin hevasına uyup Allah’tan temennide bulunandır.” Resulullah (s.a.v.), kişinin kendi içine kıvrılarak nefsi hakkında düşünmesi ve murakabe etmesini şu sözlerle tavsiye etmektedir: “Kalbinize rikkatle dönünüz, tefekkürü ve ağlamayı çoğaltınız.” Elbette dini hayatta kişinin özdenetimini sağlaması için pek çok argüman devreye sokulmaktadır. Bunlardan birisi de hayâ duygusudur. Zira hayâ duygusu, başka insanlardan utanmayı ve bu sebeple kendine çeki-düzen vermeyi gerektirir. Resulullah (s.a.v.), kardeşine hayâ ile ilgili nasihatte bulunan bir Ensar’ı görünce, “muhakkak ki hayâ, imandandır” buyurmuştur. Çünkü utanma duygusu, toplumsal onaydan mahrumiyetin insana yaşattığı korkuyla beslenir. Kişisel ilişkilerde, insanın ar etmesi, karşısındakini kırmamak için davranışlarına sınır koyması demektir. Ar duygusu, beynin ön bölgesinde, sosyal becerileri kapsayan alana kaydedilmiş bir duygudur. Utanmanın tersi, duyarsızlık, yüzsüzlük ve sorumsuzluktur.
Abstract: The
concept of Self-Control carried by contemporary criminology has been put
forward in order to catch up with increasing crime rates in society, to prevent
crime, and to function in anger control. Works done in this area also include
measures that must be taken early in the course of a kind of education to
prevent crime in general. we see that in some countries Social and Emotional
Learning programs are used in areas such as character education, prevention of
violence, anti-drug measures and school discipline. In the Islamic world, the
self-control from the earliest times has been dealt with and dealt with as a
religious matter. Many of the verses of God and the words of the Prophet are
directed at controlling one's self, controlling one's emotions and anger. It
has been reported to believers that a way of earning God's love and compassion
is self-control. Despite being encouraged by various Islamic sciences, one of
the main themes of Islamic mysticism is self-control. Therefore, Islam is one
of the main subjects of self-control in education understanding.
Summary: In the early 1990s, Michael R. Gottfredson
and Travis Hirschi's "General Theory of Crime" made considerable
progress in the theory of control theory and demonstrated remarkable results
based on experiments. Along with these, we see that in some countries Social
and Emotional Learning programs are used in areas such as character education,
prevention of violence, anti-drug measures and school discipline. In 2002 UNESCO
undertook the introduction of this program in order to serve the above purposes
and sent letters to the education ministries of approximately 140 countries.
Today, there are studies aiming to educate the sensation itself instead of
using emotion to train.
Self-regulation refers to being able to
control our emotions and manage them. Some emotions develop over time during
the child's brain and biological development and reach maturity level when the
development of the nervous system is complete. Pratt and some other researchers
found that communalization with parents and neighbourhood conditions predicted
the diversity of self-control. They argue that community-level control and
socialization are equally important factors contributing to the development of
self-control. It has been seen as a virtue for the liberation of man's self and
his desires. This virtue was met with the term Sophrosyne in ancient Greek, which means that "one lives his
life diligently and intelligently; harmonious balance and wisdom." The
Romans and the old Christian church have called it Temperantia, restricting emotional excesses. The subject of
self-control and balancing of emotions is also studied in Islamic religion
under the name of "Nafs Struggle".
In fact, beliefs are emotional patterns. In
order for human beings to be able to place their thoughts and beliefs in their
native place, they have to be transformed into emotional patterns. For example,
"goodness is good to do" expresses a thought. To add the emotional
dimension to it, it must be reinforced by confirming that it is nice to do good
to people. Emotions that begin to direct man's behaviours certainly shape him
according to a reference value. These reference values or, in other words,
standard values are determined and imposed by religions or are derived from the
moral code of the community. Some scholars have also defined religion as a
moral field that regulates psychological and behavioural tendencies by
rewarding grieving actions and punishing those who are contrary to common good.
Therefore, religion also includes moral concepts; it also affects supernatural
thoughts. It is thought that religion, in turn, arouses beliefs and attitudes
that prevent personal violence, impiety and dishonesty.
In fact, what we call conscience is that
the external control power (God, parents, teachers, society, etc.) becomes an
internal control mechanism. To put it more precisely, it means internalizing
these values of powers that represent authority that imposes external
controlling thoughts and emotions. Therefore, our conscience in the social and
physical environment constitutes the conscience of the things we have developed
and the accusations that we have developed. The development of conscience in a
person is also linked to the development of education and responsibility he has
received.
The main goal of religious education is to
place the belief in God and to adopt and sustain a whole of values based on
God's existence. For a person to know and feel the presence of a person who
always sees and controls him will always lead him to a more controlled and
supervised life. He who believes that God sees and hears people and that he
will be punished or rewarded according to his bad and good behaviours, of
course, seeks to control himself. Because in the method of reward and
punishment, the aim is to create a mental condition for him by encouraging and
loving something. Also, as a result of this operation, the brain learns to set
limits on behaviour. This is conscious behaviour. Since consciousness is the
information we have about ourselves, we are consciously observing and studying
ourselves. The thing that distinguishes human beings from other beings is that
they are aware of what they are aware of and that they realize it. If we did
not have such a property, it would not be moral and we could not control
ourselves.
We can only find ourselves in ourselves and
without any intermediary. These tools are not only scientific instruments, but
also five senses, imaginations and thoughts, which are tools of the mind.
Besides, when we add the ability of a person to evaluate and observe himself as
an external object, wisdom can be understood when God suggests that we should
think about our own nafs. The conscious person who thinks about himself is the
one who takes charge of himself and accounts for his soul. To address this, the
Messenger of God said: "The wise man, (in this world), draws his soul into
account and works for the post-mortem; and if he is weak, he will obey God's
will and ask for God." The Messenger recommends that a person be curled
into himself and think and perceive about the soul, with the following words:
"Do not go round with your heart, multiply your condolences and cry."
Of course, many arguments have been put in place to ensure that self-control of
the person in religious life is ensured. One of these is a feeling. Because the
sense of shame requires to be embarrassed by other people, and to behave
oneself. The Messenger, when he saw someone among ansar counselling to his brother about the modesty, said,
"Certainly, it is by faith." Because the feeling of embarrassment is
fed by the fear that the deprivation of social good will live on man. In
personal relationships, a person is bound to put a limit on his behaviour in
order not to offend others. The sensation of emotion is a feeling of emotion
recorded in the frontal area of the brain, covering the social skills. The
opposite of shame is insensitivity, impudence and irresponsibility.
Konular | Din Araştırmaları |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2017 |
Gönderilme Tarihi | 18 Eylül 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 21 Sayı: 2 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.