Sâlih Nâbî (ö. 1332/ 1914), Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşayan tıbbiye mezunu bir Türk mûsikîsi meraklısıdır. 1910 yılında Felsefe-i Mûsikî isimli bir eser kaleme almış, bu çalışmasında mûsikînin insan ruhu üzerindeki etkisi, mûsikî tarihi ve kendi döneminde Osmanlı’da mûsikî anlayışı gibi konularda incelemelerde bulunmuştur. Ayda bir yayınlanması düşünülen bu çalışması, ilk neşrinden sonra birtakım sebepler yüzünden devam edememiştir. Bu makalede Sâlih Nâbî’nin Felsefe-i Mûsikî isimli eserini tanıtılacak olup, yazarın mûsikî hakkındaki bilgileri değerlendirilecektir. Tarih boyunca kaleme alınan mûsikî eserlerinde pek çok felsefî düşüncenin mûsikî anlayışına yansıdığı görülmekle birlikte müstakil olarak felsefe-mûsikî ilişkisini konu edinen bir çalışmaya XX. yüzyıl öncesinde rastlanmaz. Bu sebeple Sâlih Nâbî’nin Felsefe-i Mûsikî isimli çalışması, başlığı açısından dikkat çekicidir. Eserde pek çok mesele hakkında kısa açıklamalar yer almakla birlikte, kanaatimizce ilgi uyandıran en önemli konu, dönemin mûsikî algısıdır. Çünkü Sâlih Nâbî, o dönemin şahidi olarak Osmanlı’da mûsikînin uzunca bir süredir ihmal edildiğini düşünmektedir. Zaten onu, bir eser kaleme almaya iten sebep de budur. İşte bu makalede, daha önce hakkında bir çalışma yapılmayan Sâlih Nâbî’nin Felsefe-i Mûsikî isimli eseri tanıtılmış ve incelemeye tabi tutularak yazarın mûsikî anlayışı kendinden önceki literatürle karşılaştırılmıştır.
Özet: Sâlih Nâbî, 23 Nisan 1302’de (5 Mayıs 1886) İstanbul Yedikule’de dünyaya gelmiştir. İlk ve orta eğitiminden sonra 28 Şubat 1316’da (13 Mart 1901) Çengelköy’de bulunan Tıbbiye-i Askerîye’ye başlamıştır. Burada toplamda on yıl kadar eğitim aldıktan sonra 1911’de mezun olmuştur. Mezuniyet öncesinde bir müddet İsviçre’de Bel-Air Bîmârhânesi’nde asistanlık yapmıştır. Birkaç farklı bölgede hekimlik yaptıktan sonra 1914 yılında yirmi sekiz yaşında vefat etmiştir.
Genç yaşta vefat eden Sâlih Nâbî’nin günümüze ulaşan iki eseri bulunmaktadır. Bunlardan biri, mezun olmadan evvel sunduğu, Yirminci Asırda Melce-i Mecânîn ve Bel-Air Bîmârhânesi isimli bitirme tezidir. 1911’de yayınladığı bu eserinde, bir dönem asistan olarak görev yaptığı İsviçre Bel-Air Bîmârhânesi’ndeki bazı incelemelerini aktararak bu alanda yapılacak mimarî çalışmalara dair önerilerde bulunur. Makalemize konu olan diğer eseri ise Felsefe-i Mûsikî isimli çalışmasıdır.
Felsefe-i Mûsikî, otuz iki sayfadan oluşmaktadır. Aylık bir mecmua olarak neşredilmesi planlanan bu eserin bilinen tek sayısı, incelememize konu olan birinci fasiküldür. Mûsikî ve felsefe konularının ele alınması düşüncesi ile kaleme alınan bu eser, kanaatimizce mezuniyetinin ardından Sâlih Nâbî’nin Balkan savaşlarına katılması ve daha sonra genç yaşta vefat etmesi sebebi ile devam edememiştir.
Felsefe-i Mûsikî, biri giriş kısmı olan üç bölümden oluşur. Medhal ismindeki giriş kısmında, Osmanlı’nın o günlerde içinde bulunduğu kültür ve mûsikî ortamından bahsedilerek eserin yazılmasının gayesi açıklanır. İkinci bölümün ismi Mebhasi’r-Rûh-i Mûsikî-i Umûmî’dir. Bu bölümde şu konular incelenir: Mûsikînin ruha tesiri, Eski Greklerin mûsikîye verdikleri önem ve hizmetleri, tarih içinde mûsikîye dair bazı notlar. Son bölümün ismi ise Mûsikînin İctimâ’iyât ve Târîhle Münâsebeti’dir. Burada, mûsikînin sosyal hayattaki yeri, mûsikî kelimesinin menşei, “lir” başta olmak üzere Eski Greklerin kullandıkları bazı sazların icadı, Eski Greklerin mûsikîye olan hizmetleri, Arap dünyasında mûsikînin gelişmesi ve bu konunun öncüleri, notanın icadı ve yaygınlaşmasının oluşturduğu etki, mûsikî ve edebiyat ilişkisi gibi konular ele alınır.
Görüldüğü gibi müellif her ne kadar eser isminde mûsikî ve felsefe kelimelerini kullansa da pek çok konuya dair açıklamalarda bulunmuştur. Eserin daha iyi anlaşılabilmesi ve konu bütünlüğü açısından bu meseleleri beş başlık altında inceleyeceğiz. Bunlar şöyledir: Mûsikî kelimesinin menşei, eserde mûsikî düşüncesi, mûsikî tarihi, yirminci yüzyılda Osmanlı’da mûsikî anlayışı ve çalışmaları, mûsikî-edebiyat ilişkisi. Bu başlıklar altındaki konular, makalede ayrıntılı olarak verileceği için burada kısaca özetleyerek şöyle açıklayabiliriz.
Mûsikî kelimesinin kökeninin Eski Greklerden geldiği yönünde müzikoloji kaynaklarında bazı bilgiler bulanmaktadır. Bu düşünceye göre mûsikî kelimesi, şiir ve mûsikî ilâheleri olan “Müz”lerden gelmektedir. Fakat Sâlih Nâbî’nin bu iddiayı kabul etmez. Yazar, bu kelimenin Eski Greklerde kullanıldığını kabul etmekle birlikte, onlardan çok daha önce var olduğunu belirtir. Dahası Sâlih Nâbî bu türden düşüncelerin, her şeyin kökenini Eski Greklerde arama gibi bir yanlışın sonucunda ortaya çıktığını ifade eder.
Sâlih Nâbî, ruhun en derin hislerini ifade edebilen sanatın mûsikî olduğunu belirtir. Bu, mûsikînin insanî yönüdür. Sosyal açıdan ise mûsikî, bir toplumun yapısını ve düşünce dünyasını ortaya koyan en mühim araçlardandır. Bu sebeple mûsikîdeki gelişmişlik, ülkenin de gelişmişliğini gösterir. Dolayısıyla çocuk terbiyesinde ve ilk eğitim döneminde mûsikî önem arz etmektedir. Çünkü mûsikî bilen nesil, ruhunun en derin hissini, yani vicdanını da duyacağı için toplumsal açıdan gerekli ahlak normlarına da sahip olacaktır.
Sâlih Nâbî’nin eserinde mûsikî tarihine dair bazı açıklamalar bulunmaktadır. Yazar, mûsikî tarihini Hz. Âdem’in yaratılmasından daha öncesine dayandırır. Çünkü ses, insan yaratılmadan önce de vardır. Mûsikî tarihinde Eski Greklerin çalışmaları inkâr edilemez. Çalgıların icadı, mûsikînin ruha olan tesirinin keşfedilmesi ve mûsikînin bir ilim haline gelmesi gibi konularda önemli bilgilere ulaşmışlar ve eserleri ile bunları gelecek nesillere aktarmışlardır. İslam dünyasında da benzer çalışmaların yapıldığını ifade eden yazar, bunlara Farabî ve İbrahim el-Mevsîlî’nin ismini zikretmekle iki örnek verir. Müellifin üzerinde durduğu konulardan biri de mûsikînin ruha olan tesiridir. Sâlih Nâbî, mûsikî ile uğraşan bir tabiptir. Ayrıca bu konuda araştırmalar yapmış, daha önce ifade edildiği gibi bir bitirme tezi hazırlamış ve bu çalışmasını yayınlamıştır. Mûsikînin bu tesirini izah eden yazar, ayrıca tarihi bazı örnekler vermiş, kimi savaşların mûsikî icraları sebebiyle kazanıldığını tarihi örnekleri ile ele almıştır.
Sâlih Nâbî’nin eserinde dikkat çeken önemli kısımlardan biri de Osmanlı’nın o dönemde içinde bulunduğu durumu analiz etmesidir. Yazar, mevcut iktidarları Türk mûsikîsine olan ilgisizlikleri sebebiyle eleştirir. Dahası onların bir dönem Türk mûsikîsinin kökenini kazımaya çalıştıklarını ifade eder. Yine bu dönemlerde Osmanlı sarayı ve halk arasında bir kopukluk meydana gelmiştir. Çünkü Osmanlı sarayında mûsikînin bir elit sanat olduğu düşünülmekte ve halkın zevkleri göz ardı edilmektedir. Bu olumsuz durumu betimleyen yazar, tüm bunlara rağmen kendi döneminde Türk mûsikîsinin mevcut durumunda bir düzelmenin göze çarptığını da belirtir. Artık Osmanlı sarayı Türk mûsikîsine karşı ilgisiz değildir. Ayrıca Osmanlı’da Türk mûsikîsi ile ilgili nazarî bazı çalışmalar da ortaya çıkmaya başlamıştır.
Eserinde mûsikî ve edebiyat ilişkisini de ele alan yazar, bu iki alanın birbiri ile çok yakın olduğunu ifade eder. Dolayısıyla iyi bir şairin mûsikî bilmesi, aynı şekilde iyi bir mûsikîşinâsın da edebiyat bilmesi gerekmektedir.
Türk Mûsikîsi Mûsikî Tarihi Osmanlı’da Mûsikî Sâlih Nâbî Felsefe-i Mûsikî
Ṣāliḥ Nābī (d. 1914) is a person who lived in the last periods of the Ottomans and is a medical graduate and interested in Turkish music. In 1910, he received a work called al-Falsafa al-Mūsiḳī (Philosophy of Musica). In this study, the effects of music on the human soul, music history, and musical understanding in the Ottoman period were found. Throughout history, many musical compositions have been received and reflected some philosophical thoughts. But an independent study of philosophy and music is not found before the 20th century. For this reason, Ṣāliḥ Nābī's al-Falsafa al-Mūsiḳī work is remarkable in terms of its title. There are brief explanations about various issues in the work but the most important issue that attracts our opinion is the musical perception of the period. Because Ṣāliḥ Nābī, as a witness at that time, thinks that music has been neglected for a long time in the Ottoman Empire. This is the reason why he has already taken him to a work. In this article, it has been tried to be given to today's musical literalism.
Summary: Ṣāliḥ Nābī was born on May 5, 1886, in Istanbul Yedikule. After his primary and secondary education, he started the Military Medicine Faculty in Cengelkoy on March 13, 1901. He graduated in 1911 after having studied for a total of ten years here. Prior to his graduation he worked as assistant at Bel-Air Hospital in Switzerland for a while. He died at the age of twenty-eight in 1914 after having practiced medicine in several different regions.
Ṣāliḥ Nābī, who died at a young age, has two works that arrive present days. One of them is the graduation thesis named Mental Illnesses and Bel-Air Hospital in the Twentieth Century. In this work that he published in 1911, he made suggestions about the architectural works to be done in this area by making use of some of the examinations in Switzerland Bel-Air Bâmârhânesi where he served as an assistant for a while. The other work, which is also the subject of our work, is named al-Falsafa al-Mūsiḳī(Philosophy of Musica).
Al-Falsafa al-Mūsiḳīis composed of thirty-two pages. The first fascicle, which is the subject of our work, is the only known number of this work that planned to be published as monthly magazines. This work is written to explain the subjects of music and philosophy. But this work could not continue because of Ṣāliḥ Nābī’s participation in the Balkan Wars after his graduation and later his death at a young age.
Al-Falsafa al-Mūsiḳīconsists of three parts, one of which is the introduction part. Under the heading entitled "Medhal", the cultural and musical environment of the Ottomans in those days is mentioned and the purpose of writing the work is explained. The second part is about the musical influences on soul. This section examines the following topics: Musical influence on soul, the importance and service of the ancient Greeks to music, some notes about music in history. The name of the last part is “Mūsiḳīnin İctimā’iyāt ve Tārihle Munāsebeti (Relation of Music with Sociology and History)”. Under the last title these subjects are respectively discussed: the place of music in social life, the origins of music, the invention of some instruments used by the ancient Greeks, especially the "lyric", the services of the ancient Greeks as music, the development of music in the Arab world and its pioneers, the effect of the invention and dissemination of musical notation.
As you can see, although the author uses “music” and “philosophia” words in the name of work, he has made statements on many issues. We will examine these issues under five headings in terms of better understanding of the work and on the subject matter integrity. These are: The origin of the word of “al-Mūsiḳī/music”, the musical thought in the work, the history of music, the musical understanding and works in the Ottoman in the twentieth century and the music-literature relation. Since the topics under these headings will be given in detail in the article, we can summarize them briefly as follows.
There is some information in the sources of musicology that the origin of the word of “al-Mūsiḳī/music” is derived from the ancient Greeks. According to this idea, word of “al-Mūsiḳī/music” comes from “musa” which is the goddess of poetry and music. But Ṣāliḥ Nābī did not accept this claim. The author states that this word is used to be by the ancient Greeks, but also existed long before them. Moreover, Sālih Nâbî states that such thoughts arise as a result of a mistake such as searching for the origin of everything in the ancient Greeks.
Ṣāliḥ Nābī states that music is art that can express the deepest feelings of the soul. This is the humane direction of music. On the social side, music is the most important means of revealing the structure of a society and the world of thought. For this reason, the development of music shows the development of the country. Therefore, music is important in child bringing-up and in the first education period of a child. Because the generation who knows the music, senses the deepest feeling of the soul (which is the conscience, they also have moral norms that are socially necessary.
There are some explanations of music history in the work of Ṣāliḥ Nābī. The author bases musical history before the creation of Adam. Because the voice was there before man was created. The works of the ancient Greeks in the history of music cannot be denied. They have reached important information on issues such as instrument inventions, influence of music on soul, the fact that music becomes a science, and they have conveyed them to future generations with their works. The author, who stated that similar works were done in the world of Islam, gives two examples with the mention of Fārābī and Ibrāhīm al-Mavsilī. One of the issues that the author is talking about is the influence of music on soul. Ṣāliḥ Nābī is a doctor interested in music. He had also done research on this subject, prepared a thesis as mentioned before, and published his work. The author, explaining this effect of music, has given examples in the history that some wars have been gained thanks to music.
One of the most remarkable parts of the work of Ṣāliḥ Nābī is that he analysed the situation of the Ottoman Empire at that time. The author criticizes the current rulings for their indifference to Turkish music. Moreover, he expresses that they are trying to dig root of Turkish music for a while. During this period, a disconnection between the Ottoman palace and the people has begun. Because in the Ottoman palace music is considered to be an elite art and the pleasures of the people are ignored. The author, describing this negative situation, states that despite all of this, there is a correction in the current state of Turkish music in its period. Now the Ottoman palace was not indifferent to Turkish music. In addition, some theoretical studies about Turkish music have begun to emerge in the Ottoman Empire.
The author, who also deals with the relationship between music and literature, expresses that these two fields are very close to each other. Therefore, a good poet should know music and a good musician should know literature.
Turkish music History of music Music in Ottoman Empire Ṣāliḥ Nābī al-Falsafa al-Mūsiḳī
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2018 |
Gönderilme Tarihi | 16 Ocak 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 22 Sayı: 1 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.