Öz
Kendini ayarlama teorisi, bireylerin öz-kontrol, öz düzenleme, benlik sunumu gibi kişiler arası ilişkilere uyum stratejilerine başvurmadaki farklılıklarına bir açıklama getirme iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Sosyal hayatın anatomisine dair önemli bilgiler sunduğu için, ortaya atıldığı günden bu yana, özellikle sosyal psikoloji alanındaki çalışmalara çokça konu olmuştur. Kendini ayarlama ve dindarlık ilişkisini konu edinen bu çalışmanın amacı, dindarlık yönelimleri ile kendini ayarlama düzeyi arasında anlamlı bir ilişkinin olup olmadığını ve varsa bu ilişkinin yönünü saptamaktır. Ayrıca dini grup üyeliğinin kendini ayarlama düzeyi üzerindeki etkisini sınamak da çalışmanın bir diğer amacını oluşturmaktadır. Araştırmanın amaçları doğrultusunda, Bursa’da ikâmet eden 16-65+ yaş aralığında yer alan 437 kadın, 369 erkek olmak üzere toplam 806 kişiden oluşan örneklem grubuna, kendini ayarlamanın ölçümü için Gözden Geçirilmiş Kendini Ayarlama Ölçeği ve dini yönelimin tespiti için Dini Yönelim Ölçeği uygulanmıştır. Elde edilen bulgular, iç güdümlü dini yönelim ile kendini ayarlama arasında pozitif yönlü anlamlı bir ilişkinin varlığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, kendini ayarlama ile dini grup üyeliği arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
Özet: Toplumsal bir varlık olarak dünyaya gelen insanın henüz anne karnındayken başlayan uyum süreci, sayısız uyarıcıyla dolu dış dünya ile tanışması sonucunda daha karmaşık bir hal almaya başlamaktadır. Önceleri daha ziyade fiziksel nitelikte olan bu süreç, zamanla duygusal, bilişsel ve sosyal etmenlerin dahil olmasıyla genişleyerek insanın yaşamı boyunca mücadelesini vereceği gelişim ödevlerine dönüşmektedir. Bireyin, toplumun organik bir parçası olma serüvenini kapsayan sosyal gelişimin, bireyin ötekinin varlığının farkına varması, onu tanıması, ona benzer ya da onun onayını alabilecek davranış kalıpları geliştirmesi, yani kısaca onunla yaşamayı öğrenmesi şeklinde tanımlanması mümkündür. Sosyal gelişimin bel kemiğini oluşturan anlamlı ilişkiler benliğin önemli bir parçasını meydana getirdiği ve aidiyet asli ihtiyaçlarından biri olduğu için bireyin, ötelenme veya dışlanma ihtimaliyle karşılaşmamak adına duygu, eylem ve kararlarını az ya da çok bu ihtiyacı doğrultusunda şekillendirdiği görülmektedir. Aidiyet, sağlıklı her birey için evrensel bir ihtiyaçken, ilişkinin seyrine yön verme, rol paylaşımı, durumsal (situational) ipuçlarının kullanımı gibi hususlarda bireyler arasında farklılıklar görülmektedir. İnsanların kişiler arası süreçleri inşa edişlerindeki bireysel farklılıklar Mark Snyder’ın dikkatini kendini ayarlama (self-monitoring) bahsine çekmiş ve böylelikle kavram ilk defa sistematik bir teori haline getirilmiştir. Kendini ayarlama, bireylerin benlik sunumları, dışa vurumcu davranışları ve sözsüz duygusal göstergelerini kontrol etmeleri ve bunlar üzerinde düzenlemede bulunmalarını ifade eden bir kavramdır. Buna göre, davranışlarını içerisinde bulunduğu bağlama göre şekillendirmeye eğilimi yüksek olan bireyler kendini ayarlaması yüksek, düşük olanlar ise kendini ayarlaması düşük birey olarak sınıflandırılmaktadır.
Sosyal davranışın belirleyicilerinden biri olan dine bağlılığın, bir sosyal davranış stratejisi olarak değerlendirilebilen kendini ayarlama ile bağlantılı olacağı iddia edilebilir. Bu çerçevede, bu çalışmanın ana konusunu kendini ayarlama ile dindarlık arasındaki ilişki oluşturmaktadır. Çalışmada iç güdümlü-dış güdümlü (intrinsic-extrinsic) dindarlığın bireylerin kendini ayarlama düzeyleri üzerindeki etkisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca bir dindarlık formu olarak dini grup dindarlığının kendini ayarlama üzerinde bir etkisinin olup olmadığının ortaya çıkartılması için dini grup mensubiyeti esas alınarak dini gruba mensup olan bireyler ile olmayan bireylerin kendini ayarlama düzeylerinin karşılaştırmalı bir şekilde incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmanın örneklemi basit tesadüfi örnekleme yöntemiyle seçilmiş olup, 2017 yılında Bursa’da ikâmet eden 16-65+ yaş aralığındaki 806 bireyden müteşekkildir. Araştırmaya katılanların 437’si (%54,2) kadın, 369’u (%45,8) erkeklerden meydana gelmektedir.
Bu çalışmada değişkenler arasındaki ilişkinin varlığı, yönü ve derecesini tespit etme amacı sebebiyle ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Bilgi toplama yöntemi olarak anket tekniği tercih edilmiştir. Anket formu, katılımcıya formda yer alan sorular dışında başka soru sormayı gerektirmeyecek şekilde önceden düzenlenmiştir. Bu araştırmada kullanılan anket formu, 43 maddeden oluşmaktadır. Anketin başlangıcında, yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durum, meslek, yaşanan yer, sosyo-ekonomik durum sorularından oluşan demografik maddeleri, öznel dine önem verme düzeyi ve dini grup üyeliğini kapsayan maddeleri içeren 9 maddelik kişisel bilgi formu yer almaktadır. Kendini ayarlamanın ölçümü için Mark Snyder tarafından geliştirilen, Richard Lennox ile Raymond Wolfe tarafından revize edilen ve İlknur Özalp Türetgen ile Sevim Cesur’un Türkçeye uyarlama çalışmalarını yaptığı 12 maddeli “Gözden Geçirilmiş Kendini Ayarlama Ölçeği” kullanılmıştır (α=.80). Dini yönelimin ölçümü için ise Gordon Allport ile Michael Ross’un geliştirdiği ve Fatma Gül Cirhinlioğlu tarafından Türkçeye uyarlanan 22 maddelik “Dini Yönelim Ölçeği” kullanılmıştır (α=.90). Ölçekler aracılığıyla toplanan veriler, Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA), t-Testi, Pearson Korelasyon Analizi ve Basit Doğrusal Regresyon Analizi yoluyla işlenerek araştırma bulgularına dönüştürülmüştür.
Katılımcıların kendini ayarlama puanları ile iç güdümlü dini yönelim puanları arasında bir ilişkinin olup olmadığını ortaya koymak için yapılan basit doğrusal korelasyon analizinin sonuçlarına göre değişkenler arasında pozitif yönde ve anlamlı düzeyde bir ilişki bulunmaktadır (r=0,102, p=0,004<0,01). Kendini ayarlama ile dış güdümlü dini yönelim arasında yapılan korelasyon analizi de değişkenler arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir (r=0,192, p=0,00<0,01). Kendini ayarlama noktasında dini grup üyesi olmanın anlamlı bir farklığa sebep olup olmadığını ortaya çıkarmak için yapılan t-testinin sonuçları, istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılığın saptanmadığını göstermektedir (t(804)=0,642, p=0,521>0,05). Kendini ayarlama ile dine öznel önem verme düzeyi arasında yapılan korelasyon analizi sonucunda da anlamlı bir ilişkinin saptanmadığı görülmektedir (r=0,051, p=0,146>0,05).
Bu araştırma kendini ayarlama ile iç güdümlü dini yönelim arasında negatif bir ilişkiyi varsaymıştır. Ancak araştırmanın öngörülenin aksine sonuçlar sergilemesi ve dini yönelim ile kendini ayarlama ilişkisini konu edinen daha önceki çalışmalardan ayrılmış olması, konuyla ilgili yeni soruların sorulmasına kapı aralamaktadır. Dini gruplar, yapıları gereği, bireyi benlik sunumu kontrolüne, itaate, düşündüğü gibi davranmak yerine grup tarafından uygun görüldüğü gibi davranmaya, gruba uyum sağlamaya, tutum değişikliği olmaksızın davranış değişikliğine ve dolayısıyla tutum-davranış tutarsızlığına sevk edebilmektedir. Aslında yalnızca dini grupların değil, tabiatları gereği bütün grupların birey üzerinde uyum odaklı baskı oluşturduğu iddia edilebilir. Dolayısıyla, genel olarak bir gruba mensup olmanın bireyin kendini ayarlama düzeyi üzerinde anlamlı etkisinin olabileceği öngörülebilir. Bu araştırmanın dini grup üyesi olsun olmasın katılımcılarının genel olarak kendini ayarlama skorlarının yüksek olması, iki grup arasındaki farkın gözlenebilirliğini düşürmüş olabilir. Dolayısıyla farklı bir örneklem üzerinde çalışmanın tekrarlanması farklı sonuçlar ortaya çıkarabilir.