This article focuses on the relationship between morality and law through the debate between William Whewell (1794-1866) and John Stuart Mill (1806-1873), two important moral philosophers of 19th century Britain. Whewell belongs to a tradition maintaining that the basic moral principles can be known intuitively through an inherent faculty such as moral sense or conscience. In the meantime, Whewell argues that the process of knowing these basic principles intuitively is not an irrational process and that the reason is active throughout the whole process of knowing. In this context, the reason is the most basic concept of Whewell's system. In Whewell's system, the will of God is the highest/ultimate good. Relatedly, action in accordance with the will of God is morally right action. On the other hand, utilitarianism, to which Mill belongs, is a moral theory that determines the greatest happiness of the highest number of people as the criterion for morally right action. This theory does not include any metaphysical and theological elements, which argues that morality should be based on experience and introspection. Utilitarianism rejects the claim that there are basic moral principles that can be intuitively known. This approach of utilitarianism makes these two theories natural opponents of each other. One of the topics of the Whewell-Mill debate is the juncture of morality and law. In this context, Whewell's views on the moral-law relationship, Mill's criticism of Whewell on this issue and Whewell's responses to Mill constitute the subject of the article. The main purpose of this study, in which the comparative method is adopted, is to gain new perspectives on the relationship between morality and law. When we focus on the Whewell-Mill debate, we see that Whewell deals with the moral-law relationship on the basis of the concept of right, while Mill deals with the concept of justice. According to Whewell, it is impossible to talk about morality unless there are rights determined by law. In this regard, justice basically means compliance with the law. Like Whewell, Mill accepts that justice is not static but dynamic, and argues that only the utility can determine what just is. Mill objects to Whewell's views on three main criticial points. These are; according to Mill, Whewell first makes law the basis of morality by claiming that it is not possible to talk about morality where there are no laws. Whewell, objecting to this criticism of Mill, states that he does not make law the basis of morality; he says that he needs law to put moral principles into the practice. The second criticism of Mill is that Whewell makes laws the criterion of moral righteousness, which narrows morality down to rights and therefore to law compliance. Whewell objects to Mill, saying that moral rightness is much broader concept than legal rightness. For him, obedience to the law is only part of moral righteousness. Mill’s last criticism is that Whewell made obedience to the law a moral duty, even if it is not just. In Whewell's system, obedience to laws confirming slavery is made a moral duty. Whewell, on the other hand, admits that laws may be immoral from time to time, but states that obedience to these laws is more reasonable than disobeying them; because the problems that will arise from non-compliance with the laws are much greater. What needs to be done is to make sure that more just laws are legislated. However, according to Whewell, legislation is the duty of the jurist, not the moralist. These criticisms made by Mill against Whewell are actually criticisms that is related Mill's own system. Mill neither himself can give satisfactory answers to these criticisms. In conclusion, in the polemic between Whewell and Mill, it is possible to find other different answers of both thinkers regarding the relationship between morality and law. However, it cannot be said that these answers completely solved the problems stated above.
History of Philosophy Moral Law William Whewell John Stuart Mill.
Bu makalede 19. yüzyıl Britanya’sının en önemli iki ahlâk düşünürü olan William Whewell (1794-1866) ve John Stuart Mill (1806-1873)’in ahlâk ile hukuk ilişkisine dair görüşleri konu edinilmektedir. Whewell, ahlâka temel teşkil eden ilkelerin ahlâki duyu ya da vicdan gibi insan doğasında bulunan bir yeti aracılığıyla doğrudan sezgisel olarak bilinebileceğini savunan bir geleneğe mensuptur. Bununla birlikte Whewell, söz konusu bu temel ilkelerin sezgisel olarak bilinme sürecinin gayri rasyonel bir süreç olmadığını, aklın tüm bu süreç boyunca aktif olduğunu savunur. Bu anlamda akıl, Whewell’in sisteminin en temel kavramı olarak karşımıza çıkar. Whewell’in sisteminde Tanrı iradesi en yüksek iyiyi temsil eder. Buna göre Tanrı iradesine uygun eylem ahlâki olarak doğru eylem olmaktadır. Whewell, akıl ile Tanrı iradesi arasında doğal bir birlikteliğin olduğunu ileri sürerek, akla uygun eylemde bulunmanın Tanrı iradesine uygun olarak davranmak anlamına geldiğini savunur. Buna karşılık Mill’in mensubu olduğu faydacılık ise en yüksek sayıda insanın en büyük mutluluğunu ahlâki olarak doğru eylemin ölçütü olarak belirleyen bir ahlâk teorisidir. Ahlâkın olgusal temelde deneyime ve içgözleme dayanması gerektiğini savunan faydacılık, hiçbir metafizik ve teolojik unsura sistemi içerisinde yer vermez. Faydacılık, ahlâki sezgiciliğin temel ahlâki ilkelerin sezgisel olarak bilinebileceği iddiasını reddeder. Faydacılığın bu yaklaşımı bahse konu iki teoriyi birbirinin doğal rakibi haline getirir. İşte bu rekabetin bir sonucu olan Whewell-Mill tartışmasının konularından biri de ahlâk-hukuk arasındaki ilişkidir. Bu bağlamda Whewell’in ahlâk-hukuk ilişkisine dair görüşleri, Mill’in Whewell’e bu konudaki eleştirileri ve Whewell’in Mill’e verdiği yanıtlar makalenin konu sınırlarını oluşturmaktadır. Karşılaştırma yönteminin benimsendiği bu çalışmadaki temel amaç, ahlâk-hukuk ilişkisine yeni bakış açıları kazandırmaktır. Whewell-Mill tartışmasına odaklandığımızda, Whewell’in ahlâk-hukuk ilişkisini hak kavramı, Mill’in ise adalet kavramı temelinde ele aldığını görürüz. Whewell’e göre yasalar tarafından belirlenmiş haklar olmadıkça ahlâktan bahsetmenin imkânı yoktur. Bu bağlamda adalet de temelde yasaya uygunluğu ifade eder. Mill de tıpkı Whewell gibi adaletin sabit olmayıp, değişken olduğunu kabul eder ve adil olanın ancak faydanın belirleyebileceğini ileri sürer. Mill, Whewell’in ahlâk-hukuk ilişkisine dair görüşlerine itiraz eder ve ona bu konuyla ilgili olarak birbirinin devamı niteliğinde üç eleştiri yapar. Mill’e göre Whewell ilk olarak, yasaların olmadığı yerde ahlâktan bahsetmenin mümkün olmadığını iddia ederek, hukuku ahlâkın temeli haline getirmiştir. Whewell, Mill’in bu eleştirisine itiraz ederek, kendisinin hukuku ahlâkın temeli haline getirmediğini, ahlâki ilkelerin uygulanması için hukuka ihtiyaç duyulduğunu söylediğini belirtir. Mill’in ikinci eleştirisi ise Whewell’in yasaları ahlâki doğruluk ölçütü haline getirdiği ve bunun da ahlâkı haklara, dolayısıyla da yasalara riayete indirgediği şeklindedir. Whewell, ahlâki doğruluğun hukuki doğruluktan çok daha geniş olduğunu söyleyerek Mill’e itiraz eder. Ona göre yasalara itaat, ahlâki doğruluğun yalnızca bir kısmıdır. Mill’in son eleştirisi ise Whewell’in adil olmasalar bile yasalara itaati ahlâkî bir ödev haline getirdiğine dairdir. Öyle ki Whewell’in sisteminde köleliği onaylayan yasalara itaat dahi ahlâki bir ödev haline gelmektedir. Whewell ise yasaların zaman zaman gayri ahlâki olabileceğini kabul etmekle birlikte söz konusu yasalara itaatin itaat etmemeye nazaran daha makul olduğunu belirtir. Zira yasalara uymama durumunun ortaya çıkaracağı sorunlar çok daha büyüktür. Yapılması gereken daha adil yasaların yapılmasını sağlamaktır. Fakat Whewell’e göre yasaları adil hale getirmek ahlâkçının değil hukukçunun görevidir. Mill’in Whewell’e yönelttiği bu eleştiriler, aslında Mill’in kendi sistemini de ilgilendiren eleştirilerdir. Bu eleştirilere Mill’in kendisi de tatmin edici cevaplar verememektedir. Sonuç olarak Whewell ile Mill arasında ahlâk ile hukuk arasındaki ilişkiye dair gelişen bu tartışmada ahlâk-hukuk ilişkisiyle ilgili olarak her iki düşünürde de farklı cevaplar bulmak mümkündür. Fakat bu cevapların mezkûr sorunları çözüme kavuşturduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir.
Felsefe Tarihi Ahlâk Hukuk William Whewell John Stuart Mill.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 2 Ocak 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 25 Sayı: 1 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.