The phenomenon of fallacy is directly related to the nature of the person himself and the environment in which he lives. Knowing in which situations and how people are wrong will greatly prevent them from making Fallacies. For this reason, one of the most important aims of religions is to bring their followers to the happiness in this world and the hereafter, to determine the Fallacies that people may fall into beforehand and to reveal their reasons and solutions. The religions of Judaism, Christianity and Islam are basically divinely based religions based on oneness (tawḥīd). However, Judaism and Christianity have been distorted for various reasons and have come out of the creed of oneness. One of the main reasons for their distancing from this primary source is that they make Fallacies on many issues, insist on this and do not take the necessary studies for a realistic solution. Because it is not possible to eliminate the fallacy without identifying the causes and finding solutions. The human being in communication and interaction with the beings around him establishes connections with them and makes decisions by reaching some conclusions. Disturbances in these connections, which are based on previous knowledge and experience, may cause fallacies in humans. Since the Tanakh and the Bible are sacred texts with distortion dimensions, the connections established with these sources may lead people to false beliefs on some issues instead of saving them from their Fallacies. The biggest mistake of the People of the Book, which is also the source of others, is that they see themselves not as servants of Allah but as their sons, adopted sons and especially friends. This situation led them to the distortions that they are exempt from certain orders and prohibitions and that they will be treated with privilege on the day of reckoning, or only they can enter the Paradise or they will stay in Hell for a limited number of days. Unfortunately, one of the reasons that lead them to think like this is the statements about themselves in the holy books they distorted. However, the Qurʾān has clearly revealed that their belief that they will be punished for a short time in Hell is a mistake and the truth is not as they claim. One of the most important issues of the Christian faith is the belief in the Trinity, which is the subject of constant debate both in the Christian world and in the Islamic world. Christians' excessive love for Jesus led them to the mistake of seeing Jesus as a divine being sent to save people from original sin, by not assuming him a human being. These thoughts of theirs were rejected in many verses of the Qurʾān and it is emphasized that Jesus is the servant and messenger of Allah. Another important mistake of the People of the Book is claiming that they were descended from Prophet Abraham and claiming the supremacy of lineage and therefore they did not accept the invitation of the Prophet Mohammed. In our study, we have discussed some basic distortions in the light of the Qurʾān, such as thinking that they are the beloved servants of Allah, ascribing deity to other than Allah, saying that Allah is not generous and that Paradise belongs to them what the people of the Book have fallen into while distorting their religion. From this point of view, first of all, we tried to determine the factors that affect Jews and Christians to fall into distortion that is to make wrong decisions that may result in disaster both worldly and otherworldly. Next, we examined how these factors, which we determined, affect the decision-making process and voluntary behaviors of people. Finally, we tried to determine the distortions that the Qurʾān deals with and the solutions it offers to eliminate these distortions in terms of the People of the Book. Although the Qurʾān and tafsīr (exegesis of the Qurʾān) sources constitute the main axis of our study, we also benefited from the sources of science such as psychology, sociology and morality. Unfortunately, it is seen that the People of the Book do not accept the distortion despite all the evidences, they still continue to feel superiority and choice both in terms of material and lineage, which leads them to distortions, and they act according to their old beliefs and behaviors. In addition, the fact that some Muslims in the past and today are led to these distortions is an indicator of how important the issue is.
Yanılgı olgusu, insanın bizzat kendi doğası ve yaşadığı çevreyle doğrudan ilişkilidir. İnsanın hangi durumlarda ve nasıl yanıldığını bilmesi onun yanılgılara düşmesine büyük ölçüde engel olacaktır. Bu nedenle dinlerin en önemli amaçlarından biri müntesiplerini dünya ve âhiret mutluluğuna ulaştırmak, insanların içine düşebilecekleri yanılgıları önceden tespit ederek bunların sebeplerini ve çözüm yollarını ortaya koymaktır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm dinleri temelde tevhid esasına dayalı ilâhi kaynaklı dinlerdir. Ancak Yahudilik ve Hıristiyanlık çeşitli sebeplerden dolayı tahrif edilmiş ve tevhid akidesinden çıkmıştır. Onların bu asli kaynaktan uzaklaşmalarının temel nedenlerinden biri birçok konuda yanılgı içine düşmeleri, bunda ısrarcı olmaları ve gerçekçi bir çözüm için gerekli çalışmalarda bulunmamalarıdır. Zira yanılgının sebepleri tespit edilmeden, çözüm yolları bulunmadan ortadan kaldırılması mümkün değildir. Çevresindeki varlıklarla iletişim ve etkileşim içinde olan insan bunlarla bağlantılar kurar ve birtakım sonuçlara ulaşarak kararlar verir. Önceden edinilen bilgi ve tecrübelere dayanarak kurulan bu bağlantılarda oluşacak bozukluklar, insanda yanılgılara sebep olabilir. Tanah ve İncil tahrif boyutları olan kutsal metinler oldukları için bu kaynaklarla kurulan bağlantılar insanları yanılgılarından kurtarmak yerine bazı konularda yanlış inançlara sevk edebilmektedir. Ehl-i Kitab’ın en büyük ve diğerlerine de kaynaklık eden temel yanılgıları kendilerini Allah’ın kulları değil de oğulları, evlatlığı ve özellikle dostları olarak görmeleridir. Bu durum onları bazı emir ve yasaklardan muaf oldukları ve hesap gününde ayrıcalıklı muamele görecekleri, cennete sadece kendilerinin girebileceği veya cehennemde sayılı günler kalacakları gibi yanılgılara götürmüştür. Ne yazık ki onları böyle düşünmeye sevk eden nedenlerin başında tahrif ettikleri kutsal kitaplardaki kendileriyle ilgili ifadeler gelmektedir. Hâlbuki Kur’ân, cehennemde az bir süre azap görecekleriyle ilgili bu inançlarının bir yanılgı olduğunu, gerçeğin onların iddia ettikleri gibi olmadığını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Hristiyan inancının en önemli meselelerinden birisi gerek Hristiyan dünyasında gerekse İslâm âleminde sürekli tartışma konusu olan teslis inancıdır. Hıristiyanların Hz. İsa’ya olan aşırı sevgileri, onları Hz. İsa’yı bir insan olmaktan çıkarıp, insanları asli günahtan kurtarmak için gönderilen tanrısal bir varlık olarak görmeleri gibi bir yanılgıya sürüklemiştir. Onların bu düşünceleri Kur’ân’ın birçok âyetinde reddedilmiş ve Hz. İsa’nın Allah’ın kulu ve elçisi olduğu vurgulanmıştır. Ehl-i Kitab’ın diğer önemli bir yanılgısı da Hz. İbrahim soyundan geldiklerini ileri sürerek seçilmişlik ve soy üstünlüğünü ileri sürmeleri ve bu nedenle Hz. Peygamberin davetini kabul etmemeleridir. Çalışmamızda Ehl-i Kitab’ın dinlerini tahrif ederken içine düştükleri; Allah’ın sevgili kulları olduklarını düşünme, Allah’tan başkasına ilahlık atfetme, Allah’ın cömert olmadığını ve cennetin kendilerine ait olduğunu söyleme gibi bazı temel yanılgıları Kur’ân ışığında ele aldık. Bu noktadan hareketle öncelikle Yahudi ve Hıristiyanların gerek dünya gerekse uhrevî felaketleriyle sonuçlanabilecek yanlış kararlar almasına yani yanılgıya düşmesine etki eden faktörlerin neler olduğunu belirlemeye çalıştık. Devamında belirlediğimiz bu faktörlerin insanın karar alma sürecinde ve iradi davranışlarını nasıl etkilediğini inceledik. Son olarak da Ehl-i Kitab açısından Kur’ân’ın ele aldığı yanılgıları ve bu yanılgıları ortadan kaldırmak için sunduğu çözüm yollarını tespit etmeye çalıştık. Çalışmamızın ana eksenini Kur’ân ve tefsir kaynakları oluştursa da psikoloji, sosyoloji ve ahlak gibi bilim dallarına ait kaynaklardan da faydalandık. Ne yazık ki Ehl-i Kitab’ın bütün delillere rağmen tahrifatı kabul etmedikleri, onları yanılgılara sürükleyen gerek maddi gerekse nesep yönüyle üstünlük ve seçilmişlik duygusunun hâlâ devam ettiği, eski inanç ve davranışları üzere hareket ettikleri görülmektedir. Ayrıca geçmişte ve günümüzde bazı Müslümanların da bu yanılgılara sürüklenmesi konunun ne denli önemli olduğunun bir göstergesidir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 19 Ocak 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 25 Sayı: 3 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.