Kökü kadim Yunan medeniyetine kadar uzanan Arap belâgatı, Câhiliye döneminde şair ve hatipler tarafından doğal olarak icra edilmiştir. Bu minvalde bu ilim, İslamiyet’in ilk dönemlerinde de devam etmiştir. Bu kapsamda Belâgat ilmi, Abbasi devletinin ilk döneminde değişik kültür ve medeniyetlerin etkileşimleri neticesinde ivme kazanarak, gelişimini sürdürmüştür. Bu çerçevede büyük ilerleme sağlayan belâgat çalışmaları, değişik eksenler etrafında kümelenmek üzere meyve vermeye başlamıştır. Böylece tarihi süreç içerisinde belâgat ilmi, farklı membalardan beslenmek üzere gelişmeye devam etmiştir. Ayrıca Arap dünyası, Arap dünyasının doğusunda yer alan halklar ve Arap dünyasının batısında yer alan halklar tarafından kullanılmak üzere farklı edebî akımları da bulunan belâgat ilmi, sürecin sonunda üç ana ilim şeklinde oluşumunu tamamlamıştır. Belâgat ilmi tedvin edilmeden çok önce Araplar, kendi üsluplarından farklı bir üslup barındıran Kur’an’la tanıştılar. İnsanoğlunun benzerini getirecek seviyede olmayan bir fesâhata sahip olmakla beraber hiçbir sözün nitelendirilmeyeceği bir belâgatı da içeren Kur’an, Arapların övgü kaynağı olan belâğatın en parlak döneminde kendilerine bu alanda meydan okumuştur. “me‘ânî”, “beyân” ve “bedî‘” olmak üzere üç ana disipline ayrılan belâğat ilminin sözlük anlamı “ulaştırmak” olduğu ve bu disiplinin de manaları, dinleyenlere ulaştırdığı ve dinleyicilerin anlamalarını da sağladığı için bu disiplin “belâgat” olarak adlandırılmıştır. Belâgat ilminde Sekkâkî tarafından “Miftâhü’l-‘ulûm” isimli eser kaleme alınarak, bu ilmin ana omurgası oluşturulmuştur. Böylece belâgat ilmi üzerine parmak izlerini de bırakan Sekkâkî, kendisinden sonra gelen alimler tarafından odak noktası haline gelerek, eserine şerhler ve telhîsler yazılmıştır. Bu çerçevede Bedreddin b. Mâlik (İbnü’n-Nâzım) da “el-Misbâh fî ihtisâri’l-Miftâh” isimli eseriyle Sekkâkî’nin söz konusu eserini ihtisar etmek üzere bir telhis kaleme almıştır. İbnü’n-Nâzım hakkında akademide kayda değer bir çalışma olmadığından makalede İbnü’n-Nâzım’ın, bahsi geçen kendi telhisinde müsned ileyh konusunda gösterdiği şiir istişhâdları analiz edilmiştir. Bu münasebetle Sekkâkî ile eseri “Miftâhü’l-‘ulûm” ve İbnü’n-Nâzım ile eseri “el-Misbâh fî ihtisâri’l-Miftâh” kısacası tanıtılmıştır. Ayrıca konuyla ilişkili olmaları hasebiyle “isnâd”, “müsned” ve “müsned ileyh” ile “istişhâd”, “şâhid” ve “şevâhid” gibi kavramları da kısacası açıklanmıştır. Bahsi geçen konuda sunulan yirmi istişhâd, eserde geçme sırasına göre aktarılmış ve hangi aruz bahrine ait oldukları da belirtilmiştir. Ayrıca Şiirlerin Türkçe tercümeleri verildikten sonra, kim tarafından söylendiği ve istişhâd konuları hakkında da bilgi verilmiştir. Sonuç ve değerlendirme kısmında ise istişhâdlarla ilgili istatistiksel veriler ışığında iki yazar arasında karşılaştırmalar yapılarak, çalışma bitirilmiştir.
The Arab rhetoric that its roots, which dates back to the ancient Greek civilization, was performed by poets and orators during the age of Jahiliyya (Pre-Islamic Era) as a naturally. In this way, this science continued in the early periods of Islam. In this context, the science of rhetoric continued its development by gaining momentum as a result of the interaction of different cultures and civilizations in the first period of the Abbasid state. In this context, rhetoric studies, which made great progress, started to bear fruit to cluster around different axes. Thus, in the historical process, the science of rhetoric continued to develop to be fed from different sources. In addition, the science of rhetoric, which has different literary movements to be used by the Arab world, the peoples in the east of the Arab world and the peoples in the west of the Arab world, completed its formation as three main sciences at the end of the process. Long before the science of rhetoric was compiled, the Arabs were introduced to the Qur'an, which had a different style from their own. The Qur'an contains a eloquence which unlike any human's and no words can expressed it. Thus the Qur'an has challenged them in this area at the heyday of rhetoric, which is a source of praise for Arabs. The lexical meaning of the science of rhetoric, which is divided into three main disciplines as “me‘ânî”, “beyan” and “bedi”, is “to convey” and this discipline is called “rhetoric” because it conveys the meanings to the listeners and provides the listeners to understand. In the science of rhetoric, the main backbone of this science was formed by writing the work named "Miftâhü'l-'ulûm" by Sekkâkî. Thus, Sekkakî, who left her fingerprints on the science of rhetoric, became the focal point of the scholars who came after his. Some of them, wrote interpretations on his work while the othwrs, summarized this work. In this context, Bedreddin b. Mâlik (İbnü'n-Nâzım) also summarized Sekkâkî's aforementioned work with his work named "al-Misbâh fî Itisari'l-Miftâh". Since there is no significant study about Ibn al-Nazim in the academy, in the article, his poetry istishhads about musnad ilayh in his aforementioned summarized were analyzed. In this regard, as the Sakkakı and his work "Miftahu'l-Ulûm", was briefly introduced, the İbnu'n-Nazim’s work "al-Misbah fi ihtisar al-Miftah" was briefly introduced too. Besides, the concepts of "isnad", "musnad", "musnad ilayhi", "istishhad" (to show evidence by using poetry), "sahid" (evidence from poetry) and "sevahid" (evidences from poetry) as they are related to our subject were briefly explained. The twenty “istishhads” which were presented in the study, were handled according to passing in the work as well indicated which measurements of classical Arabic poetry to where those belong. After translating the poems into Turkish language, information was made clear about the reason for showing the “istishhad” and speakers of those besides to the subjects spoken for. In conclusion and in the light of the statistics associated with the “istishhad”, the study was closed with a comparison between the two authors.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 22 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 6 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 21 Sayı: 1 |
Correspondence Address
Cukurova University, Faculty of Theology, Balcali Campus, 01330, Saricam/Adana.