Mimarlığın temel amacı olan mekan üretmede vazgeçilmez bir rol üstlenen sınırlar; mimarlığın ilk zamanlarında korunma amacıyla ortaya çıkmış olup varlıklarını hep sürdürmüşlerdir. Günümüzde keskin sınırlarla çevrelenmiş kentlerin yüzleşmekte olduğu aşırı nüfus, artan güvenlik ihtiyacı ve zayıflayan kamusallık, ‘tekinsizlik’ kavramını beraberinde getirmektedir. Bu çalışmada, ‘kent’, sınır ve tekinsizliğin çarpışmalarının sahnesi olarak görülmüş, kentte kaotik bir hal alan mekansal deneyimlerin sınırlar ve tekinsizlik üzerinden irdelenmesi amaçlanmıştır. Üç aşamalı bir yöntem izlenmiş; literatür araştırması ile sınır ve tekinsizlik kavramları incelenmiş, Dolapdere semtinde bir alan çalışması yapılmış ve alan çalışmasından edinilenler üzerinden bir anket çalışması yürütülmüştür. 19. yüzyıldan beri farklı kesimler barındıran, konut ve küçük ölçekli ticari birimlerin yoğunlukta bulunduğu Dolapdere, son yıllarda bölgeye getirilen oteller ve sanat kurumları yoluyla geçirdiği ‘soylulaştırma’ sürecinin de etkisiyle farklı sınır durumların gözlenebileceği kentsel bir mekan olduğundan çalışma kapsamına alınmıştır. Sınır ve tekinsizlik, öznel ve yoruma açık kavramlar olduklarından net bir sonuca ulaşmaya çalışmadan bu olguların kentsel deneyime etkilerine dair bir yorum getirmek hedeflenmiştir. Çalışma sonucunda sınırların var olma sebepleri, geçirgenlikleri, keskin-bulanık olma halleri gibi özellikleriyle tekinsizlik hissi oluşturabildikleri, ancak her sınırın tekinsizlik meydana getirmediği görülmüştür. Sınır ile tekinsizlik birbiriyle oldukça ilişkili kavramlar olup bu araştırmayla kentsel deneyim üzerindeki etkilerinin önemine dikkat çekmek hedeflenmektedir.
Boundaries, that play an indispensable role in creating space, which is the main purpose of architecture; emerged for the purpose of protection in the early days of architecture and have always continued their existence. The overpopulation, increasing need for security and weakening of publicity, which the cities surrounded by sharp boundaries are facing today, bring along the concept of 'uncanny'. In this study, the 'city' was seen as the scene of the collisions of the border and the uncanny, and it was aimed to examine the chaotic spatial experiences of the city through boundaries and the uncanny. A three-stage method was followed; the concepts of boundary and uncanny were examined through literature research, a field study was conducted in the Dolapdere district and a survey study was carried out on the information obtained from the field study. Dolapdere, which has been hosting different segments since the 19th century and where residential and small-scale commercial units are concentrated, has been included in the scope of the study as it is an urban space where different boundaries can be observed, with the effect of the 'gentrification' process it has undergone through the hotels and art institutions brought to the region in recent years. Since boundary and uncanny are subjective and open to interpretation concepts, it is aimed to bring an interpretation of their effects on urban experience without trying to reach a clear conclusion. As a result of the study, it has been seen that most of the time, boundaries can create a feeling of uncanny with their features such as their reasons for existence, permeability, and sharp-blurring, but not every boundary creates uncanny. Boundary and uncanny are closely related concepts, and this research aims to draw attention to the importance of their effects on urban experience.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Mimarlık |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 27 Şubat 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 3 Sayı: 2 |