Bu çalışmada İbn Sînâ’nın Tanrı ispatlaması konu edinilmiştir. İbn Sînâ, Zorunlu Varlık’tan Tanrı’ya, Tanrı’dan da âleme ulaşarak verdiği hükme “sıddıkların hükmü” adını verir. Konuyla ilgili diğer çalışmalardan farklı olarak bu çalışmada aklın ve vehmin rol aldığını, sıddıklar yanında halkların da Tanrı’nın şahitliğine mazhar olduğu ileri sürülmüştür. Peygamberlerin Tanrı’ya sadece söyledikleriyle değil varlıklarıyla da delil olduklarına işaret edilmiştir. Ateist ve agnostiklerin Tanrı’nın mahiyetine yönelik karşı koyuşlarının makul ancak bir tür yetersizlik ve yine varlığın apriori bilgisinden gafil kalmalarından dolayı Tanrı’nın varlığını yadsımalarının güçlü bir yanılgı olduğu söylenmiştir. İbn Sînâ’ya göre Tanrı, mahiyetinin olmaması sebebiyle zihinsel/rasyonel açıdan ispatlanamaz. Öte taraftan Tanrı, varlığının apaçıklığı ve aklın da menşei olması itibariyle ispata bile konu olmayacak kadar açık bir varlıktır. Bu hükmü/burhanı, ontolojik delilinden farklı kılan özelliği “Tanrı vardır.” önermesindeki “varlık” yükleminin özne pozisyonuna çekilmesi yani varlığın mahiyetin bir sıfatı olarak asla değerlendirilemeyeceğidir. Ulaştığımız sonuca göre Tanrı varlığıyla bütün kâinata şahitse sıddık kimseler yanında bütün bir halkın da bu şehadetin bir parçası olması lazım gelir. İşte ezan ve kelime-i şehadet bunun bir ifadesidir. Halk; itikat yönünden Tanrı konusunda şaşkın ve kararsızken vehim gücünün olumlu gücü sayesinde inancında net ve kararlılık içerisindedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 3 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: - Sayı: 53 |