Yaşlanma ve yaşlılık konusu, özellikle modern dönem içerisinde genellikle ölüm ve bitiş temaları ile birlikte anılmıştır. Bunun etik sonuçlarının yanısıra politik sonuçları da olmuştur. Öte yandan yaşlılık, başlıbaşına bir konu olarak ele alınmaktan da kaçınılan bir konudur. Simone De Beauvoir konunun yeterince felsefi olmadığı, yaşlı bireyler ve yaşlılık periyodu üzerine konuşmanın önemsiz olduğu gibi çeşitli önyargıların, bu konunun felsefenin dışına itilmesine neden olduğunu belirtir. Beauvoir’ın bu saptamaları modern çağın bireyselleşme, çalışma ve tüketim odaklı yaşam biçimi içerisinde yaşlı bireylerin konumuna işaret etmektedir. Gelenekten kopuşla birlikte modern yaşamın, yaşlı bireyleri tecrübe ve aktarımın özneleri olmaktan çıkartıp topluma ayak bağı olan kimseler olarak gördükleri açıktır. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle birlikte yaşlılar kamusal alanda söz sahibi olamayan, sadece bakım ve gereksinim kavramlarıyla tanımlanan bireyler haline gelmişlerdir. Bütün bu düşünme biçimleri yaş ayrımcılığını besleyen temel kaynaklardır. Bu nedenle yaşlılık hakkında daha fazla düşünmeye, yaşlılığın bilgelikle özdeşleştirildiği Antik döneme yeniden bakarak yaşlılığın farklı anlamlarını hatırlamaya ihtiyacımız vardır. Kuşkusuz bu dönemde yaşlılığın statüsü de bugün tartışılabilir durumdadır. Ancak modern paradigmanın ve kapitalist tüketim mantığının belirlemelerinden kurtulmak için böyle bir inceleme gereklidir.Bu makalede farklı düşünürlerin görüşlerinden faydalanılarak yaşlılığa yeni bir felsefi bakış geliştirilmeye çalışılacaktır.
Yaşlanma ve yaşlılık konusu, özellikle modern dönem içerisinde genellikle ölüm ve bitiş temaları ile birlikte anılmıştır. Bunun etik sonuçlarının yanısıra politik sonuçları da olmuştur. Öte yandan yaşlılık, başlıbaşına bir konu olarak ele alınmaktan da kaçınılan bir konudur. Simone De Beauvoir konunun yeterince felsefi olmadığı, yaşlı bireyler ve yaşlılık periyodu üzerine konuşmanın önemsiz olduğu gibi çeşitli önyargıların, bu konunun felsefenin dışına itilmesine neden olduğunu belirtir. Beauvoir’ın bu saptamaları modern çağın bireyselleşme, çalışma ve tüketim odaklı yaşam biçimi içerisinde yaşlı bireylerin konumuna işaret etmektedir. Gelenekten kopuşla birlikte modern yaşamın, yaşlı bireyleri tecrübe ve aktarımın özneleri olmaktan çıkartıp topluma ayak bağı olan kimseler olarak gördükleri açıktır. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle birlikte yaşlılar kamusal alanda söz sahibi olamayan, sadece bakım ve gereksinim kavramlarıyla tanımlanan bireyler haline gelmişlerdir. Bütün bu düşünme biçimleri yaş ayrımcılığını besleyen temel kaynaklardır. Bu nedenle yaşlılık hakkında daha fazla düşünmeye, yaşlılığın bilgelikle özdeşleştirildiği Antik döneme yeniden bakarak yaşlılığın farklı anlamlarını hatırlamaya ihtiyacımız vardır. Kuşkusuz bu dönemde yaşlılığın statüsü de bugün tartışılabilir durumdadır. Ancak modern paradigmanın ve kapitalist tüketim mantığının belirlemelerinden kurtulmak için böyle bir inceleme gereklidir.Bu makalede farklı düşünürlerin görüşlerinden faydalanılarak yaşlılığa yeni bir felsefi bakış geliştirilmeye çalışılacaktır.
Yaşlılık, yaşlı ayrımcılığı, bilgelik, modernite, kapitalizm.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 14 Ekim 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 22 Sayı: 4 |