Dünyada kitlesel yerinden edilmenin nedenleri sadece savaşlar değil, aynı zamanda kıtlık, kuraklık, sel ve iklim krizlerinden kaynaklanan hava kirliliğidir. Bu değişimler ve yerinden edilmeler kendi mültecilerini yaratmakta olmasına rağmen mültecilerin hukuki statüleri hala net değildir. İklim değişikliği mültecilerinin tanımı, maruz kaldıkları şiddetli iklim koşulları sebebiyle evlerinden veya ülkelerinden ayrılmak zorunda kalan kimseler olsa da (Berchin, Valduga, Garcia ve Guerra, 2017), iklim mültecileri kavramı, mültecilerin hukuki statüsü’ne ilişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi kapsamındaki mülteci tanımına dahil değildir (Scott, 2014). Ancak günümüzde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'nin Ocak 2020'de aldığı kararla bu kişilerin hukuki statüleri, Kiribati Cumhuriyeti'nden Ioane Teitiota ve eşinin reddedilen başvurusu ile birlikte yeniden tartışılmaya başlandı. Komite, "güçlü ulusal ve uluslararası çabalar olmaksızın, iklim değişikliğinin alıcı devletlerdeki etkilerinin, kişileri sözleşmenin 6. veya 7. maddeleri kapsamındaki haklarının ihlaline maruz bırakabileceğine ve böylece gönderen devletlerin geri göndermeme yükümlülüklerini tetikleyebileceğine" karar vererek insanların iklim krizinden çıkarılmasının artık uluslararası mekanizmaların bir sorunu olduğunu göstermiştir. Üstelik bu karar, devletlerin geri göndermeme ilkelerinin yeniden tanımlanmasını sağlamaktadır.
Çevre felaketlerinin artan etkisi, coğrafi konumu ve jeopolitik önemi nedeniyle Türkiye'yi de etkileyecek; şüphesiz yakında Türkiye bu tür başvurularla karşılaşabilecektir. Türkiye, BM İnsan Hakları Komitesi'ne bireysel başvuru hakkını tanıdığı için, doğrudan değilse de bu yönde başvurulara karşı önlem alması ve AY (m.90) Uluslararası hukuk kurallarının AY’ a aykırılığının ileri sürülememesi gerçeği doğrultusunda, gereken adımları atmalıdır. Fakat, öncelikli olarak iklim mültecileri konusunda Birleşmiş Milletler’ in ciddi bir hazırlığı olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte, Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin etkisiyle, önümüzdeki 20 yılda kuraklık ve göçün etkisi altına girebileceği konusundaki güçlü ihtimali de göz önüne alınarak, Türkiye, 6458 Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na “iklim göçmenleri” tanımı eklenmeli ve onların en temel hakları olan eğitim, sağlık ve çalışma hakları tartışılmalıdır. En azından Birleşmiş Milletler' in ve Türkiye’nin bu konuda ortaklaşa düzenleme hedeflemesi ve bunun sağlık, eğitim, barınma, çalışma koşullarını içermesi gereken çok yönlü bir çalışma yapması gerekmektedir.
The reasons for mass displacement in the world are not only wars but also famine, drought, flood, and air pollution due to climate crises. These changes and displacements create its own refugees; however, the legal status of climate refugees is being discussed and not clear still. Although the definition of climate change refugees is any person who, despite the circumstances they are exposed to, has had to leave their homes or countries due to the effects of severe climate events (Berchin, Valduga, Garcia & Guerra, 2017), still the concept of environmental refugees is not covered by the definition of refugee under the 1951 Geneva Convention on the Legal Status of Refugees (Scott, 2014).
However, nowadays with the decision of United Nations Human Rights Committee on January, 2020 the legal status of these people started to be discussed despite the rejected application of Ioane Teitiota and his wife from the Republic of Kiribati. By applying New Zealand in 2013, he claimed that his and his family’s lives at risk because of the rising sea levels. This judgement -which is the first of its kind- opens the door to future protection claims for people whose lives and wellbeing have been threatened due to climate changes. The Committee by ruling that “without robust national and international efforts, the effects of climate change in receiving states may expose individuals to a violation of their rights under articles 6 or 7 of the Covenant, thereby triggering the non-refoulement obligations of sending states” has shown that the displacement of people from the climate crisis is now an issue of international mechanisms. Moreover, this decision creates re-definition of the non-refoulement principles of the states.
The growing influence of environmental disasters will also affect Turkey because of its geographic location and no doubt it will face with such applications soon. Turkey, to recognize the right of individual petition to the UN Human Rights Committee should take measures in directly against the applications and Constitution (Article 90) in line with the fact that it cannot be claimed that the rules of international law are contrary to the Constitution, the necessary steps should be taken. Thus, it can be said that the United Nations agency has no serious preparations. However, Turkey who would be under effect of migration and drought within the surrounding countries should add the definition “climate migrants” into 6458 Foreigners and International Protection Law. Therefore, the preparation and adoption of new definition as climate migrants with their vital rights in terms of working, education and health need to be discussed. At least, both the United Nations and Turkey should make comprehensive study and regulations together in this regard.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 9 Mayıs 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 23 Sayı: 4 - Dokuz Eylül Üniversitesi Uluslararası Konferansı, Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi |