This article aims to examine whether the concept of loyalty can be a virtue on its own. Combining André Comte-Sponville’s views with Hannah Arendt’s, it discusses conditions in which loyalty can be regarded as a virtue. Although “loyalty” is understood as a virtue in itself, it actually becomes a real virtue through the objects which loyalty makes its own object. We can identify this distinction by analyzing the different meanings of loyalty. Loyalty sometimes means faithfulness and devotion, whereas sometimes it justifies obedience. In mass societies especially where totalitarianism is dominant, obedience is ensured through absolute loyalty. In this sense, loyalty only makes itself as an object. In other words, loyalty is a problem for itself, and in this case, obedience easily arises. Through Hannah Arendt's critique of totalitarianism, it can be asserted that the content of loyalty is political rather than ethical. However, it is disputable whether loyalty can be more than a tool in many ideological discourses, including Nazi ideology. Considering Hannah Arendt's concepts of "confronting past" and loyalty, it becomes clear that the possibility of giving an ethical basis to loyalty lies in amplifying its political content. Loyalty is both toxic and antitoxic for societies due to its connection to memories . Confronting the past is about expressing the truth and being able to develop judgments about the world. In our age, which is called the post-truth era, the bond of loyalty established with the past can be effective in reshaping the horizon for the future.
Bu makalede sadakat kavramının kendi başına bir erdem olup olamayacağı sorgulanmaktadır. André Comte-Sponville’in görüşlerinden Hannah Arendt’in görüşlerine uzanan bir değerlendirme ile sadakat kavramının bir erdem olacaksa bile hangi durumlarda erdem olacağı ele alınmaktadır. Sadakat sözcüğü her ne kadar kendi başına bir erdem olarak görülse de aslında kendisine nesne olarak aldığı şey aracılığı ile bir erdem olabilir. Bunu sadakatin farkı anlamlarına bakarak kavrayabiliriz. Sadakat bazen vefa, bağlılık gibi anlamlara gelirken bazen de itaati meşrulaştırmaktadır. Özellikle totalitarizmin egemen olduğu toplumlarda mutlak bir sadakate dayalı olarak kitle toplumunun itaat etmesi sağlanmaktadır. Bu anlamıyla sadakat kendisine sadece kendisini nesne almaktadır. Yani sadakat, kendisi için söz konusu olmakta ve bu durumda itaati doğurmaktadır. Hannah Arendt’in totalitarizm eleştirisi ile birlikte, sadakatin içeriğinin etik olmaktan ziyade politik olduğu söylenebilir. Bununla birlikte sadakatin Nazi ideolojisi de dahil olmak üzere pek çok ideolojik söylemin aracı olmaktan daha fazlası olup olamayacağı da tartışmaya açıktır. Yine Hannah Arendt’in geçmişle hesaplaşma ve hakikate sadakat kavramları ele alındığında sadakate etik bir temel kazandırma imkânının onun politik içeriğini açmaktan geçtiği anlaşılacaktır. Sadakati toplumlar için bir zehir olmanın yanısıra panzehir haline getiren şey, onun geçmişi hatırlama ile olan ilişkisidir. Geçmişle yüzleşme bir hakikatin dile getirilmesiyle ve dünya hakkında yargı verebilmek ile ilgilidir. Hakikat sonrası çağ diye adlandırılan bu çağda gelecek ufkunun yeniden biçimlendirilmesi için geçmişle kurulacak sadakat bağı etkili olabilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2022 |
Gönderilme Tarihi | 14 Nisan 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 24 Sayı: 2 |