Since the day mankind has existed, it has been fed from two sources in order to reach the truth. These are: Revelation and reason. Revelation is recognized as the message that God conveyed to people through the prophets. Reason is the ability to think, understand and comprehend. Religion is usually expressed as a system associated with supernatural, transcendental and spiritual elements, while science is a systematic knowledge that is formed as a result of methods based on experiment and observation, taking into account parts of the universe or events. Although they have different shapes and contents, religion-Divine religions-has represented a God-centered collective structure throughout history, while reason has rather represented individualism. However, with the enlightenment period, science, which has acquired a systematic structure, has begun to emerge across religion with a more confident and more collective structure. Bertrand Russell lived at a time when the conflict between religion and science was most intense in Christian culture, and he shaped his own beliefs and thoughts in this atmosphere. Russell states that the approaches of scientists to the universe and life are more logical and acceptable than the approaches of religion. The aim of this study is to investigate whether Russell's understanding of science can replace religious understanding.
Philosophy of Religion Religion-Science Design Luck and Coincidence
İnsanoğlu var olduğu günden bugüne, gerçeğe ulaşmak için iki kaynaktan beslenmiştir. Bunlar: Vahiy ve akıldır. Vahiy, Tanrı’nın peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırdığı mesaj olarak kabul edilmektedir. Akıl, düşünme, anlama ve kavrama yeteneğidir. Din, genellikle doğaüstü transandandal ve ruhsal unsurlarla ilişkilendirilen bir sistem olarak ifade edilirken bilim, evrenin ya da olayların bir bölümünü ele alarak, deney ve gözleme dayanan yöntemler neticesinde oluşan sistemli bir bilgidir. Farklı şekil ve içeriklere sahip olmalarına rağmen tarih boyunca din-İlahî dinler- Tanrı merkezli kolektif bir yapıyı temsil ederken akıl daha ziyade bireyselciliği temsil etmiştir. Ancak aydınlanma dönemiyle birlikte sistematik bir yapıya kavuşan bilim, dinin karşısına daha bir özgüvenli ve daha kolektif bir yapıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. Bertrand Russell Hıristiyan kültürü içerisinde din-bilim çatışmasının en yoğun olarak yaşandığı bir dönemde yaşamış ve kendi inanç ve düşüncelerini bu atmosfer içerisinde şekillendirmiştir. Russell, bilim insanlarının evren ve yaşama dair yaklaşımlarının dinin yaklaşımlarından daha mantıklı ve kabul edilebilir olduğunu ifade etmektedir. Bu çalışmanın amacı Russell’ın bilim anlayışının dini anlayışın yerini alıp alamayacağını irdelemektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din, Toplum ve Kültür Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 26 Haziran 2022 |
Yayımlanma Tarihi | 26 Haziran 2022 |
Gönderilme Tarihi | 21 Mart 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 24 Sayı: 1 |
Bu dergide yayınlanan tüm çalışmalar, Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License kapsamında lisanslanmıştır.