İslam hukuk tarihinde akılcılık denildiğinde
akla ilk gelen şahsiyet kuşkusuz Ebû Hanîfe’dir.
Ebû Hanîfe’nin akılcılığı aklın
bilginin kaynağı olması anlamında de- ğil, nasların yorumlanmasında akla biçilen
rolün diğer mezheplere göre daha fazla olması manasındadır.
Ebû Hanîfe, kişilik özelliklerinin,
entelektüel birikiminin, toplumsal hayatın içinde olmasının, mensubu olduğu
bilimsel geleneğin hocalara
bağlılık özelliği taşımasının, mezhep içi hükümlerde
bütünlük ve tutarlılık arayışının ve bir takım çevresel faktörlerin sonucu
olarak nasların yorumlanmasında akılcı (reyci) bir tutum izlemiş ve bu özelliği
ile temayüz etmiştir. Bunun sonucu
olarak da ictihad faaliyetlerinde
kıyas ve istihsan gibi aklı kul- lanmayı gerektiren yorumlama biçimlerini
yoğun bir şekilde kullanmıştır.
The person who first comes to mind when the topic is the concept
of rationality in the history of Islamic law,
that per- son is, undoubtedly, Abu Hanifa. The rationality of Abu Hanifa does not mean that the ration is the source of knowledge but rather the
role of reason- ing in the interpretation of nusus is greater than in other sects. As a result of his personality traits, intellectual accumulation, being an active member of the social
life, loyalty of his scientific tradition to scholars, his search for integrity and
coherence in sectarian rules and some other environmental fac- tors, Abu Hanifa followed a rational attitude
(using and applying ra’y) in the interpretation of nusus, and he came into prom- inence
with this ratio- nality-centered feature. Therefore, he intensely used forms of interpreta- tion that
require the use of reasoning such as qiyas and istihsan in his ijtihad
activities.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 16 Nisan 2018 |
Gönderilme Tarihi | 4 Haziran 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 54 Sayı: 1 |