Yeni Türk edebiyatının
başlangıcından itibaren; Rasyonalist Şinasi’den, Romantik Namık Kemal’e ondan Natüralist
Nâbizâde Nâzım’a ve orta sınıfın sesi olan Ahmet Mithat’a kadar, sanat ve
edebiyatın etik, ahlakî bir vurgusu olması gerektiğine inanan ve bunu dile
getiren çok sayıda edebiyatçı saymak mümkündür. Söz konusu etik, ahlakî vurgu
Servet-i Fünûn’a gelindiğinde hem daha cılızlaşır hem de daha da önemli olarak
–en azından bize göre- farklı bir boyuta taşınıp, etik estetiğin içinde
eritilir. Dolayısıyla Birinci ve İkinci dönem Tanzimat edebiyatçıları ile
Servet-i Fünûn topluluğu arasındaki ayrışmayı/mesafeyi aynı zamanda bu noktadan
da temellendirmek olasıdır. Kabaca ve genel olarak belirtmek gerekirse bu iki
tavır, günümüze dek izlerini belirgin yahut örtük biçimde bırakarak devam eder.
Edebiyat/estetik ile etik arasında akrabalığı bir postüla olarak kabul edenler
ve salt estetiğin dahi etiğe hizmet ettiğine inananlar. Bu yazı daha ziyade
birinci grubun zihin yapısına ilişkin kimi irdelemeleri içermekte, bu yapının
mesele ettiği ve etmediği bazı problematikleri ortaya koymayı ve bunlar
üzerinde düşünmeyi amaçlamaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Nisan 2018 |
Kabul Tarihi | 5 Nisan 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Sayı: 17 |
Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi Creative Commons Atıf-GayrıTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY-NC-ND 4.0) ile lisanslanmıştır.