İştahtan şifaya uzanan serüvende yemeğin de dil gibi kültürün taşıyıcısı olduğu görülür. Dilin canlı bir varlık olduğu hep söylenmiştir, çünkü dili oluşturan bazı kelimeler zaman denilen olguya yenik düşüp kullanılmamaya başlanmıştır. Bunun yanında Türk diline birçok dilden kelime ödünçlendiği gibi birçok dile de Türkçeden kelime verilmiştir. Tıpkı bunun gibi yeme içme kültürümüz de zamanla değişime uğramıştır. Bunu bize en iyi yansıtan kaynaklar arasında o güne ışık tutan yazılı belgeleri gösterebiliriz. Bu kaynaklardan biri de 946 tarihli “Bir Ziyafet Defteri” adını taşıyan eserdir. 1539’da düzenlenen bir sünnet düğününü konu alan eser, yeme içme noktasında o günün dünyasına kapı aralar. Bu yönüyle Osmanlı gastronomi kültürünü de yansıtan eserin konusunu Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları Şehzâde Bayezid ve Cihangir’in sünnet düğününde açılan ziyafet sofrası oluşturur. Burada değinilecek olan diğer önemli husus ise yeme içmenin tababet ile olan ilişkisidir. Çünkü geleneksel Osmanlı tıbbı, antik çağın humoral tıp anlayışını esas alarak vücuttaki dört hıltın (kan, safrâ, sevdâ, balgam) dengesini sağlayabilmek için yiyecekleri mevsimine uygun şekilde tüketmeyi esas almıştır. Çalışma sonunda yazının konusu olan ziyafette sunulan yiyeceklerin hâlen soframızı şenlendirdiği, yemek âdetlerimizin beş yüz yıl evvelki atalarımıza fazlasıyla benzediği görülmüştür. İlgisini bu alana çeviren Osmanlı gastronomi kültürünün yansıtıldığı eserde, sofra sanatının dil yönüyle nasıl işlendiği tespit edilmiştir.
In the adventure from appetite to healing, it is seen that food, like language, serves as a carrier of culture. It has always been argued that language is a living entity because some of the words that make up the language have succumbed to time and are no longer used. Moreover, Turkish has borrowed words from many languages and many languages have borrowed words from Turkish. Just like this, our food and drink culture has also changed over time. The written documents that shed light on that day can be cited among the sources that best reflect this. One of these sources is the work titled "Bir Ziyafet Defteri" dated 946. The work, which is about a circumcision feast organized in 1539, sheds light on the world of that period in terms of gastronomy. The subject of the work, which also reflects the Ottoman gastronomic culture in this respect, is the banquet table set at the circumcision feast of Sultan Suleiman the Magnificent's sons, Prince Bayezid and Cihangir. Another important issue to be addressed here is the relationship between dining and medicine. This is because traditional Ottoman medicine, based on the ancient understanding of humoral medicine, emphasized seasonal consumption of food in order to maintain the balance of the four humors in the body (blood, phlegm, black bile, yellow bile). As a result of the study, it was observed that the foods served at the banquet, which is the subject of this article, still grace our tables and that our food customs are very similar to those of our ancestors five hundred years ago. In the work, which reflects the Ottoman gastronomic culture, it was determined how the art of the table was also practiced in terms of language.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Edebi Çalışmalar (Diğer) |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Ekim 2023 |
Gönderilme Tarihi | 4 Ağustos 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 7 Sayı: 2 |
DERGİPARK bünyesinde faaliyet gösteren Edebî Eleştiri Dergisi (Journal of Literary Criticism) hakemli ve bilimsel bir dergidir. Dergimiz, hem ulusal ölçekli TR DİZİN'de hem de uluslararası ölçekli MLA'da taranmaktadır.