Problem
Durumu:
Günümüzde pek çok
alanda yaşanan hızlı gelişmeleri takip edebilmek adına çok dillilik, bunun
sonucunda da ikinci yabancı dil eğitimi bir lüks olmaktan çıkarak bir
gereklilik haline gelmiştir. Uluslararası iletişimde en geçerli dil olan
İngilizcenin öğretimine Türk eğitim sistemi içinde de her zaman önem ve öncelik
verilmiştir. Yabancı dilin daha iyi ve etkili öğretilmesini sağlamak için
yapılan araştırmaların ortaya çıkardığı yenilikler doğrultusunda Türkiye’de de
değişikliklere gidilerek öğretmeni merkezden çeken, daha çok öğrenci merkezli
ve süreç odaklı bir yaklaşıma göre ikinci yabancı dil öğretim müfredatı yeniden
yapılandırılmıştır. Böylece süreç odaklı yeni bir yaklaşım benimsenmiş ve
öğrencinin söylemi anlamasını ve üretmesini sağlayan her türlü beceri ve
strateji ile öğrencilerin beceri ve potansiyellerini keşfedeceği öğrenme
ortamları önem kazanmıştır. Öğrencilerin sınıf dışında öğrendikleri dili kendi
kendilerine kullanmalarını ve karşılaşacakları sorunları kendi kendilerine
çözmelerini sağlamak hedeflenmiştir. Bu çalışmanın odaklandığı ortaöğretim 9.
sınıfları da kapsayan program da iletişimsel yaklaşım temel alınarak
hazırlanmış, kazanımlar dört dil becerisine ve öğrenciyi merkeze alacak şekilde
düzenlenmiştir.
1960’ların sonlarında ortaya çıkan
iletişimsel yaklaşımın odağında belirli bağlamlarda anlamın kişiler arasında
iletilmesini, yorumlanmasını ve müzakere edilmesini sağlayan iletişim edinci
yer alır. İletişim edinci; dilbilgisi edinci, söylem edinci, strateji edinci ve
toplumsal dil edinci gibi alt faktörlerden oluşur. Bu yetilerin kazanılması ve
öğrenmenin desteklenmesi için bireyin gerçek iletişime dayalı, dili anlamlı
görevleri yerine getirmek üzere bir araç olarak anlamlı bir şekilde kullandığı
etkinlikler yapması gerekmektedir. İletişim edincinin tüm alt faktörleri eşit
derecede önemlidir. Öğrenciler anlamlı bir hedefe ulaşmak için dili pragmatik,
otantik ve fonksiyonel bir şekilde kullanabilmelidirler. Bu nedenle,
iletişimsel etkinliklerde dil, verilen görevi tamamlamak üzere bir araç olarak
kullanılmalıdır.
Öte yandan, iletişimsel yaklaşım
uygulamalarının özellikle öğretmenlerin bu yönteme ilişkin anlayışlarına bağlı
olarak çeşitlilik gösterdiği; öğretmenlerin hem bu yönteme karşı algılarının
birbirlerinden farklı olduğu hem de algıları ile gerçekteki uygulamalarının
tutarlı olmadığı görülmektedir. Bu da, eğitim-öğretim uygulamalarındaki
değişikliklerin uygulanmasında öğretmenlerin önemli bir faktör olduğunu ortaya
koymaktadır. Aynı durum, Türkiye’deki
yabancı dil öğretimi uygulamaları için de geçerlidir. Özellikle uzun süreli
yerleşmiş öğretim uygulamalarına sahip olan öğretmenler için alışkanlıklarını
yeni bir yaklaşımla değiştirmek kolay bir iş değildir. Bu nedenle, program
metinlerindeki teorik değişimlerin uygulamada arzu edilen değişimleri garanti
edeceğini varsaymak mümkün değildir.
Araştırmanın Amacı: Bu çalışmanın amacı da MEB
(Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından okullara ücretsiz olarak dağıtılan ders
kitaplarının kullanıldığı 9. sınıf İngilizce derslerinin ne kadar iletişime
dayalı olduğunu belirlemek ve mevcut durumu öğretmen ve öğrenci açısından incelemektir.
Araştırmanın Yöntemi: Bu çalışmada betimsel verilere dayanan nitel araştırma yöntemleri
kullanılmaktadır. Bu çalışmada veriler “Dil Öğretiminin İletişimsel Odağı”
(COLT) gözlem formu ve görüşme soruları
ile toplanmıştır. 9. sınıf İngilizce dersleri doğal ortamında gözlemlenmiştir.
Öğrenme-öğretme süreçlerine herhangi bir müdahale yapılmamış, yalnızca var olan
durum betimlenmiştir. Ancak gözlem formlarıyla elde edilen veriler oran
hesaplamaları yapılarak analiz edildiğinden betimleme sayısal değerlerle
yapılmıştır. Bu durum, araştırmaya nicel bir özellik de katmaktadır. Bu
betimlemeye görüşme soruları yardımıyla araştırma konusu olan öğrenci ve
öğretmenlerin de bakış açıları katılmıştır. Görüşme soruları ile toplanan
veriler için içerik analizi yapılarak genel temalar ortaya konmuştur. Bu
araştırmanın katılımcılarını, 2012-2013 eğitim-öğretim yılında İzmir ili Buca
ilçesinde bulunan iki liseden birer 9. sınıfın öğrencileri ve bu sınıflarda
derse giren İngilizce öğretmenleri oluşturmaktadır. Bu iki okul MEB’e bağlı
birer tipik genel lise ve Anadolu lisesi olmaları nedeniyle seçilmişlerdir. Her
iki okulda da bir dönem boyunca her hafta bir ders saati gözlemlenmiştir.
Araştırmanın Bulguları: Araştırmanın bulguları, gözlem yapılan sınıflarda
iletişimin çoğunlukla öğretmen ile öğrenciler ya da sınıf arasında geçtiğini,
öğrencilerin birbirleri ile iletişiminin hemen hemen hiç olmadığını, iletişimin
içeriğinin çoğunlukla dilbilgisi üzerinde odaklandığını, bu içeriğin de baskın
şekilde öğretmen tarafından belirlendiğini, öğrencilerin hemen hemen hiçbir
zaman kendi kendilerine içerik seçme şansına sahip olmadığını, özellikle genel
lise için dört dil becerisinden sadece yazma becerisi üzerinde durulduğunu ve
sınıf içinde kullanılan materyallerin büyük ölçüde anadili İngilizce olmayan
kişiler tarafından hazırlanan minimal metinlerden oluştuğunu, otantik
materyallere hiç yer verilmediğini ortaya koymaktadır. Buna karşın, öğretmen ve
öğrencilerle yapılan görüşmeler; öğrencilerin birbirleri ile iletişim kurmalarına
imkân veren grup çalışmalarını dil öğrenme süreçleri için yararlı bulduklarını,
bir dili akıcı konuşabilmeyi önemsediklerini, yeni ya da zor dilbilgisi
kalıplarının öğretiminin dışında hedef dil kullanılmasını istediklerini,
hatalarının iletişimi kesmeyecek şekilde ve genellikle öğretmen tarafından
düzeltilmesini tercih ettiklerini, öğretmenin dil öğretimi sırasında iyi bir
rol model olmakla, öğrencinin de sorumluluklarını yerine getirerek bu modeli
izlemekle yükümlü bulduklarını, iletişimin temeli olarak görülen konuşma
becerisini önemsediklerini ve sınıfta kullanılan ders kitabını seviyelerine
uygun olmadığı için yararlı bulmadıklarını göstermektedir.
Araştırmanın Sonuçları ve Önerileri: Araştırmanın
sonuçları, öğrenciler arası iletişimi destekleyen grup çalışmalarının
yararlarına olan inanca rağmen sınıf içinde daha çok öğretmen merkezli bir
öğretimin yapıldığını ortaya koymaktadır. Çeşitli araştırmalar, öğretmenlerin
bu tür etkinlikleri yapmaktan kaçınmalarına neden olan çeşitli güçlüklerin
varlığını ortaya koymuştur. Bu nedenle, bu güçlüklerin aşılması için
öğretmenlere destek olunabilir ve yabancı dil öğretimini daha öğrenci merkezli
hale getirecek olan grup çalışmalarından faydalanmaları için öğretmenlere
destek olunabilir. İletişimsel yaklaşımın ana hedefi öğrencinin anlamlı
iletişim kurmasını sağlamak olmasına rağmen, gözlemlenen sınıflarda dilbilgisi
yapılarına odaklanıldığı görülmüştür. Öğretmenlerin bu yönde eğilim
göstermelerinde dilbilgisi yapılarına ve kelime bilgisine odaklanan ve çoktan seçmeli
soru tipini kullanan ulusal sınavlar etkili olabilir. Öğrencilerin iletişim
becerilerini ölçen bir sınav sistemi öğretmenlerin bu eğilimlerini
değiştirmelerinde etkili olabilir. İletişimsel yaklaşıma göre, yabancı dil
öğretim sürecinde otantik materyallerin kullanımı anlamlı öğrenmeyi
desteklemektedir. Ancak, derslerde bu tür materyallere hiç yer verilmediği
gözlenmiştir. Kullanılan ders kitabının da iletişimsel yaklaşıma dayanan bir
dil öğretim sürecini desteklemediği ifade edilmiştir. Genel olarak yabancı dil
öğretimi için devlet tarafından sağlanan kaynakların bu bakımdan yetersiz
olduğunu ortaya koyan çeşitli araştırmalar vardır. Materyallerin yetersiz
görülen yönleri geliştirilerek dil öğretim sürecinin daha fazla iletişime
dayanmasına katkı sağlanabilir. Ayrıca, iletişimsel yaklaşımın sınıf içinde
uygulanma düzeyinin büyük oranda öğretmene ve eğitim ortamına bağlı olduğu
görülmektedir. Bu durumun temelde öğrencilerin profillerine, öğretmenlerin
eğitim önceliklerine ve dolayısı ile eğitim felsefelerine ilişkin bakış
açılarındaki farklılıklardan kaynaklanıyor olabileceği söylenebilir.
İngilizce öğretimi öğrenci görüşleri öğretmen görüşleri sınıf içi gözlem.
Problem
Statement:
Having appeared in the 60s, the Communicative Approach still keeps its
popularity in language teaching contexts. There is almost no doubt that its
application varies depending on the teacher’s understanding of the methodology.
Likewise, some studies on the application of the Communicative Approach in
Turkey have revealed that foreign language teaching is not performed in a
communicative way due to some challenges and problems.
Purpose
of the Study: This paper aims to depict the use of the
Communicative Approach in 9th grade classes as well as the opinions of the
teachers and students on its implementation.
Method: This is a
qualitative study since it aims to describe behaviors by looking at patterns to
emerge in order to learn how they happen as well as by interpreting those
patterns so as to find out why they happen in that particular way. The students
and teachers of two 9th grade classes in 2012-2013 academic year
were observed for one hour per week in a semester. The data were collected via
COLT (Communicative Orientation of Language Teaching) observation scheme and
the interview questions. The data from the observation scheme were analyzed by
proportion calculations while a content analysis was performed with the
interview data. The coding for the observations and transcriptions for the
interviews were done more than once at different times to check consistency and
to achieve reliability and validity.
Findings:
The findings
have showed that the application of the Communicative Approach highly varies
according to the teacher and the teaching context. When compared, the language
learning context at the Anatolian high school is much more communicative than
the one at the general high school. Still, it is not the ideal communicative
classroom depicted in the text of the national curriculum. It has also been
found that although the learners have similar attitudes, beliefs and
expectations about their language learning, they do not receive the same teaching
practices.
Conclusion and Recommendations: In order to adopt the communicative approach successfully
in EFL countries like Turkey, the change and the employment should be steady
and the countries' particular EFL contexts and the teachers' perceptions of an
innovation as well as students’ previous educational habits should be
considered. Also, continuous
teacher training and teacher development opportunities focusing on real
classroom applications, especially
within the crucial first few years of the innovation period are needed
to support the application of any innovation in a curriculum.
English language teaching learner beliefs teacher beliefs classroom observation.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Ekim 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 16 Sayı: 65 |