Antropojenik iklim değişikliği, COVID-19 pandemisi gibi toplumsal anlamda karar risk derecesinin ve bilgi temelli öngörü belirsizliklerin yüksek olduğu ‘gerçek durumlar’ çatışan değerler ortamı yaratmaktadır. Benzer bir durum ‘aşı karşıtlığı’ gibi ‘yapay olarak üretilmiş’, kitlesel-popüler (çoğunlukla yerel) durumlara ilişkin karar alma süreçlerinde de görülmektedir. Çatışan değerler bağlamında bilgiye dayalı olmayan kararlar, gerçeklikten kopma riski taşır. Bu risk, 'bilim önemlidir!' gibi klişelerle minimize edilemezdir. O halde, ‘gerçeklikle bağın kopması’ riskini minimize ederken gerek olağan bilimin içsel işleyişinde gerekse de toplumla buluşmasında problemler açığa çıktığında politika önerilerinde ‘post-modern’ teşhislerden daha işlevsel bir alternatife ihtiyaç duyulmaktadır: Bunun için Thomas Kuhn’un teorisinden yankı bulan “post-normal” kavramı işlevsel görünmektedir. Bu durumda, bilim politika konularına uygulandığında politika önerileri için kesinlik sağlayamaz ve herhangi bir karar sürecindeki çelişkili değerler, problem çözme işinde bile göz ardı edilemez” hale gelir. Tam da bu noktada, etkileşimli diyalog bilim içi bir yöntem olmaktan öteye geçer ve müzakere masasına herkesin kendi zihninde farklı birer bilim kavrayışıyla oturup, aynı kelimeleri kullanarak anlaşmaya çalıştıkları bir ‘post-normal’ durum açığa çıkar. Bu çalışmadaki hipotetik girişim, non-analitik theoria olarak terimselleştirilen, Heidegger ve Habermas’ın teorilerinden köken alan, eklektik olmayan bir kolajla oluşturulacak alternatif bir meta-teorik zemin açmayı hedeflemiştir. Amaçlanan toplumsal bağlamda oluşturulan bilim imajı (kavrayışı) ile bilimin gerçekliğini kendisine konu edinen bilim teorisi arasındaki boşluğu belirleyebilecek teorik bir çerçeve oluşturabilmektir.
Post-normal Bilim Teorisi Bilim Kavrayışı Heidegger Habermas
An environment of conflicting values emerges in decision-making processes regarding real situations with high level of knowledge-based predictive uncertainties and risk levels such as anthropogenic climate change, COVID-19 pandemics. A similar situation is observed in decision-making processes regarding 'artificially produced' (mostly local) mass-popular situations such as anti-vaccination movement. Decisions that are not knowledge-based in the context of conflicting values carry the risk of disconnection from reality. This risk is not minimized by stereotypes like 'science matters'. Therefore, when minimizing the risk of 'disconnection from reality', a more functional alternative is required than 'post-modern' diagnoses when problems arise both in the internal functioning of ordinary science and in meeting with society: For this, the concept of "post-normal", which echoes Thomas Kuhn's theory, seems functional. In this case, when science is applied to policy issues, it cannot provide certainty for policy recommendations, and contradictory values in any decision process become indispensable even in problem solving. It is precisely at this point that interactive dialogue goes beyond being an in-science method, and a 'post-normal' situation emerges in the negotiating table where everyone tries to agree with a different understanding of science in their own mind and try to agree using the same words. The hypothetical intervention in this study aimed to open an alternative meta-theoretical ground to be created with a non-eclectic collage, termed as non-analytical theoria, originating from the theories of Heidegger and Habermas. The aim is to create a theoretical framework to illuminate the gap between the science image (comprehension) created in the social context and the theory of science that takes the reality of science as a subject.
Post-normal Theory of Science Conception of Science Heidegger Habermas
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Temmuz 2020 |
Gönderilme Tarihi | 2 Mayıs 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 71 |
Felsefe Dünyası Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.