Bu makale, beden-ruhu, madde-form gibi kabul edip, bedenin ölümüyle ruhun da ortadan kalktığını savunan Aristoteles ile madde-form anlayışını kabul ettiği halde, beden-ruh ayrımını esas alıp, bedeni ölümlü, ruhu ise ölümsüz kabul eden İbn Sīnā’nın anlayışlarını; ruhun akıbeti bağlamında incelemeyi amaç edinmektedir. Bu bağlamda makalede metodolojik olarak öncelikle İbn Sīnā’yı ele alan ve ilgili noktalarda Aristoteles’le bağlantılarını; paralel/ayrımlar üzerinden inceleyen bir mukayeseye yer verilmektedir. Mukayesenin bu iki metin özelinde yapılmasının elbette bazı sebepleri vardır. Bilindiği gibi İbn Sīnā, nefs meselesini sadece Aḥvālu’n-Nefs’te değil, en-Necāt gibi hemen hemen aynı beyanları içeren diğer bazı eserlerde de ele alır. Fakat bu metin, Aristoteles metniyle konuların ele alınışı, sıralaması ve metodolojik bazı hususlar açısından büyük paralellikler gösterir. Bu durum, her iki metni esas alan bir araştırmacıya, ikinci metnin, ilkinin bir şerhi olmadığı bilindiği halde, buna dair oluşacak bir kanaati destekleyen veriler de sunar. Bununla birlikte her iki metin bazı fikirler açısından da belirgin farklılıklar gösterir. Nefsin akıbetine dair mesele de bunlardan biridir. İbn Sīnā’nın nefs meselesinde, pek çok konuda ortak hususiyetler gösterse de en belirgin olarak Aristocu gelenekten ayrıştığı noktalardan birisi de nefsin akıbetine dair düşüncesidir. Bu yazıda İbn Sīnā’nın nefsin akıbetine dair düşüncesi; bu konuda öne sürülen görüşleri dikkate alan/onları yadsımayan bir şekilde nasıl geliştirdiği ve ne tür bir sonuca ulaştırdığı, ayrıca bunu yaparken hangi yöntemlere başvurduğu, Aristoteles’ten ayrıştığı noktalara da temas edilerek ele alınmaktadır. Bu makalede ulaşılan sonuca göre İbn Sīnā, Aristoteles’in nefsin bedenle olan ilişkisi ile ilk yetkinlik/ilk bilfiillik olması konusunda aynı şekilde düşünmüş, nefsin tanımı konusunda De Anima’da yer alan “bilkuvve canlılığa sahip doğal cismin ilk yetkinliği” tanımına iştirak etse de “belirli nitelikteki bedenin formu” tanımına iştirak etmemiştir. Aynı şekilde, nefse sûret denilebileceğini düşünse de onun bedenin formu olduğunu da kabul etmemektedir. Böylece İbn Sīnā, nefs-beden ilişkisi ve buna bağlı olarak nefsin bir bedenle yetkinleşmesi sonrasında bedenin ölümü ile karşı karşıya kaldığı durumun izahı, yani akıbeti konusunda Aristoteles’ten ayrışmaktadır. İbn Sīnā’nın buradaki yaklaşımı, nefsin ferdi beḳāsını korumaya yönelik olup, tenāsuḫ görüşüne de kapalıdır.
This article aims to analyze, in the context of the fate of the soul, the understandings of Aristotle, who accepts the body-soul as matter and argues that the soul disappears with the death of the body, and Avicenna (Ibn Sīnā), who accepts the concept of matter-form but considers the body mortal and the soul immortal, based on the body-spirit distinction. In this context, the article includes a comparison methodologically that firstly deals with Avicenna and examines his connections with Aristotle at relevant points through parallels/divisions. There are, of course, some reasons for making the comparison specific to these two texts. As it is known, Avicenna discusses the issue of soul not only in Aḥwāl al-Nafs, but also in some other works, such as al-Najāt, that contain almost the same statements. However, this text shows great parallels with that of Aristotle in terms of the treatment and the order of the topics and some methodological issues. This situation, even though it is known that Aḥwāl al-Nafs is not a commentary on Aristotle’s work, also presents a researcher focusing on both texts with data that support such a conviction. However, both texts differ markedly concerning some views. The issue of the fate of the soul is one of them. Although Avicenna shows common features in aspects of soul, one of the points where he most clearly differs from the Aristotelian tradition is his thought about the fate of the soul. This article discusses Avicenna’s thought on the fate of the soul by touching on how he developed and what kind of conclusions he reached, taking into account the views put forward on this subject without overlooking them, as well as the methods he used while doing this, and the points where he differed from Aristotle. This article concludes that, Avicenna thought in the same way with Aristotle’s relationship between the soul and the body and its being the first perfection/actuality, although he agrees with the definition of “the first perfection of the natural body with potential vitality” in De Anima regarding the definition of the soul, he did not agree with the definition of the form of the body with a certain quality. Likewise, although he thinks that the soul can be called a form, he does not accept that it is the form of the body. Thus, Avicenna differs from Aristotle in explaining the soul-body relationship and, accordingly, the situation the soul faces when the body dies after the soul’s perfection with a body, that is, the fate of the soul. Avicenna’s approach here is aimed at protecting the soul’s individual permanence (baqāʾ) and is closed to the view of reincarnation (tanāsukh).
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Felsefe |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Ekim 2023 |
Gönderilme Tarihi | 2 Mart 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 77 - EK |
Felsefe Dünyası Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.