Temel bilgi edinme yollarından biri olan haber tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve belâgat gibi farklı ilmî disiplinlerin konusu olmuştur. Özellikle Kur’an’ın Hz. Peygamber’e Allah (c.c.) tarafından vahiy yoluyla indirilen haber topluluğu olması, haberin İslâmî ilimlerin ortak payesi olmasına yol açmıştır. İslâmî ilimlerin tamamında haberden bir şekilde söz edilse de fıkıh usûlü ve kelâm âlimleri onu tanım, mahiyet, nitelik ve nicelik bakımından derinlemesine incelemişlerdir. Öyle ki usûlcüler ve kelâmcılar bütün fertlerini kapsayabilecek tanımlar oluşturmaya çalışmanın yanında birtakım itikadî kaygıları da gözetmişler ve bunu benimsedikleri haber tanımına yansıtmaya çalışmışlardır. Mu‘tezilî ve Eş‘arî usûlcülerde bu durum çok net bir şekilde görülmektedir. Mu‘tezilî ve Eş‘arî usûlcülerin haberin içeriği ve kısımlarıyla ilgili görüşlerini inceleyen çalışmalar bulunmakla birlikte onların haber tanımları ilmî bir terim olarak incelenmemiştir. İşte bu araştırmada 6./12. ve 7./13. yüzyıllarda yaşayan Mu‘tezilî ve Eş‘arî usûlcülerden Fahreddin er-Râzî, Sekkâkî ve Seyfeddin el-Âmidî’nin haber tanımları analiz edilmiş ve onların bu tanımlarda gözettiği itikâdî ve dilbilimsel hususlar tespit edilmeye çalışılmıştır. Daha önceki yüzyıllarda Mu‘tezilî ve Eş‘arî usûlcüler nezdinde genel itibariyle üç haber tanımı şöhret bulmuştur. Bunlardan biri Ebü’l-Hüseyin el-Basrî’ye aittir. Diğer iki tanım ise “Kendisine doğru ve yalan denilebilen söz” şeklindeki tanımın çeşitli formlarıdır. Bu tanımlarda “onaylama ve “yalanlama” ifadelerinin yanı sıra “ve” ve “veya” bağlaçlarından hangisinin kullanılmasının gerektiği tartışılmış ve çoğunlukla bütün fertlerini kapsamına alamaması, kapsamadığı bazı fertleri çıkaramaması, bilinmeyen kavramlarla açıklanması ve kısır döngüye yol açması gibi nedenlerle eleştirmiştir. Araştırmada Râzî, Sekkâkî ve Âmidî’nin sözü geçen tanımlara yönelttikleri eleştiriler aktarılmış, sonra da her birinin benimsediği görüş yahut haber tanımı açıklanmıştır. Usûlcülerin konuyla ilgili görüşleri vefat sırasına göre ve ayrı başlıklar altında ele alınmış, bunun bir sonucu olarak önce Râzî’nin, sonra Sekkâkî’nin en sonunda da Âmidî’nin yaklaşımı incelenmiştir. Yine bu başlıklarda adı anılan üç usûlcünün görüşü tıpkı eserlerindeki gibi maddeler halinde açıklanmış, yanı sıra eleştirdiği kişi ve fırkalar ile kullandığı yöntem de tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca araştırmada Râzî, Sekkâkî ve Âmidî’nin konuyla ilgili yaklaşımı mukayese edilmiş, arka planda hangi kaygıları taşıdıkları, birbirlerini ve kendilerinden sonraki usûlcüleri ne şekilde etkiledikleri tespit edilmiştir. Böylece Râzî, Sekkâkî ve Âmidî’nin haberin tanımı özelinde görüşleri, kendilerinden önceki ve sonraki dönemle birlikte incelenmiş olmakta ve okuyucuya geniş bir bakış açısı sunmaktadır. Fıkıh usûlü, kelâm ve belâgat ilişkisinin vurgulandığı araştırmanın en önemli hedeflerinden biri, haberin tanımı dolayısıyla İslâmî ilimler arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Görüşlerini açıkladığımız âlimlerin birden fazla alanda derinleşmiş olması bu hedefi gerçekleştirmeyi mümkün kılan en önemli sâiktir. Öyle ki Râzî ve Sekkâkî, belâgat eserlerinde dahi usûlcülerin ve kelâmcıların haber tanımlarını incelemiş ve bu konudaki görüşünü yazdığı eserin ait olduğu ilim dalına göre değil, kendi bilgi anlayışına göre oluşturmuş âlimlerdir. Dahası, 6./12. ve 7./13. yüzyıllarda kaleme alına eserlerdeki bir kavramın tartışılması nedeniyle araştırmada mantık ilminin fıkıh usûlündeki kullanımından misaller de bulunmaktadır. Böylece fıkıh usûlü, kelâm ve belâgat disiplinleri arasındaki ilişki somut misaller üzerinden gösterilmiş olmaktadır ki bu, günümüz araştırmacıları için yeni bir araştırma sahası olabilir. Sırf bundan ötürü araştırmada Râzî, Sekkâkî ve Âmidî’nin fıkıh usûlü ve belâgat eserlerinin yanında önceki asırlarda yazılan usûl eserleri ile bazı kelâm eserlerinden de faydalanılmıştır. Araştırma giriş ve beş bölümden oluşmaktadır. Girişte haberin sözlük anlamından, İslâmî ilimler içindeki özel konumundan ve araştırmanın içeriğinden söz edilmiştir. Birinci bölümde Râzî’nin, ikinci bölümde Sekkâkî’nin, üçüncü bölümde ise Âmidî’nin haberin tanımı ve mahiyeti hakkındaki görüşleri, eleştirileri ve sundukları çözüm açıklanmıştır. Dördüncü bölümde sözü geçen üç usûlcünün konuyla ilgili görüşü ve metodolojisi genel bir değerlendirmeyle mukayese edilmiş, son bölümde ise sonraki dönemlerdeki usûlcülere etkisi ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
Khabar, which is one of the basic ways of acquiring knowledge, has been the subject of different scientific disciplines such as tafsīr, ḥadīth, fiqh, kalām and rhetoric. In particular, the fact that the Qur’ān is a collection of Khabars that was revealed to Hz. Muḥammad by Allāh (c.c.) has led to khabar being the common share of Islamic sciences. Even though khabar is mentioned somehow in all Islamic sciences, scholars of fiqh and kalām have examined it in depth in terms of definition, nature, quality and quantity. So much so that, besides trying to create definitions that could cover all individuals, the methodologists and theologians also took into account some theological concerns and tried to reflect this in the definition of khabar they adopted. This situation can be seen very clearly in the Muʿtazilī and Ashʿarī methodists. Although there are studies examining the opinions of Muʿtazilī and Ashʿarī methodists about the content and parts of the khabar, their definitions of khabar have not been examined as a scientific term. In this research, the khabar definitions of Muʿtazilī and Ashʿarī methodists who lived in the period from Jubbā’īs to Fakhr al-Dīn al-Rāzī were analyzed and the theological and linguistic aspects that they observed in these definitions were tried to be determined. With the exception of Abū l-Ḥusayn al-Baṣrī, Muʿtazilī and Ashʿarī scholars in the mentioned period generally defined the haber as "the word that can be called true and false" and tried to use expressions that support or reject the view that the Qur’ān was created. It is seen that the methodologists try to shape their views by discussing whether the conjunction to be used in the definition should be "and" or "or". In this research, the khabar definitions of Fakhr al-Dῑn al-Rāzī, as-Sakkākῑ and Sayf al-Dīn al-Āmidī, who were Mu'tazilī and Ash'arῑ methodists living in the 6th/12th and 7th/13th centuries, were analyzed and the theological and linguistic aspects that they observed in these definitions were tried to be determined. In the previous centuries, three definitions of khabar were popular among Mu'tazilī and Ash'arῑ scholars. One of them belongs to Abū l-Ḥusayn al-Baṣrī. The other two definitions are various forms of the definition of "the word that can be called true and false". In these definitions, besides the expressions "approve” and "deny", it was discussed which of the conjunctions "and" and "or" should be used, and it was criticized for the reasons such as not being able to include all the individuals, not being able to remove some individuals that it did not cover, explaining it with unknown concepts and causing a vicious circle. In the research, the criticisms of al-Rāzī, as-Sakkākῑ and al-Āmidī, on the aforementioned definitions are conveyed, and then the view or definitions of khabar adopted by each of them is explained. The views of the Usulists on the subject were discussed in order of death and under separate headings, and as a result of this, the approach of al-Rāzī first, then as-Sakkākῑ, and finally al-Āmidī was examined. Again, the views of the three methodologists, whose names are mentioned in these titles, are explained in the same way as in their works, as well as the people and sects they criticize and the method they use are tried to be determined. In addition, in the study, the approach of al-Rāzī, as-Sakkākῑ and al-Āmidī on the subject was compared and it was determined what concerns they had in the background and how they affected each other and the methodists after them. Thus, the views of al-Rāzī, as-Sakkākῑ and al-Āmidī regarding the definitions of khabar are examined together with the period before and after them, and they offer a broad perspective to the reader.
al-Fiqh Usûl al-Fiqh Mu Ash Khabar al-Rāzī as-Sakkākῑ al-Āmidῑ
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2023 |
Gönderilme Tarihi | 25 Mart 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 28 Sayı: 1 |
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.