Osmanlı ve İran, XVI. yüzyılın başlarından itibaren pek çok anlaşmazlık dolayısıyla birbiriyle mücadele etmiştir. İki taraf arasında yüzyıllarca devam eden bu anlaşmazlık konularından biri de sınır boylarında yaşayan bazı aşiretlerin çıkardıkları sorunlar olmuştur. Bilhassa Van, Bayezid, Hakkâri, Musul, Süleymaniye ve Şehrizor gibi yerlerde bulunan bazı aşiretlerin göçebe yapıları, sosyal ve ekonomik durumları ile aşiret liderlerinin vasıfları, meydana gelen hadiselerin seyrini belirlemiştir. Bahsi geçen bölgelerdeki aşiretlerin çoğunluğunun yaylak-kışlak dolayısıyla göçebe yaşamları ve buna bağlı olarak iki devlet topraklarına gidiş gelişleri, bu mevkilerde yaşayan yerleşik ahali üzerinde olumsuz tesirler meydana getirmiştir. Bu çerçevede bazı aşiretlerin Osmanlı ve İran topraklarında yağma, gasp, hırsızlık, adam öldürme gibi huzur ve asayişi bozucu tavırları, sıkça rastlanan vakalar halini almıştır. XIX. yüzyılın ilk yarısından itibaren sorunların daha da artması göçebe aşiretler meselenin iki devlet açısından ne kadar büyük bir sorun oluşturduğunu göstermiştir. Aşiretler meselesinin Osmanlı ve İran üzerinde olumsuz neticeler doğurması dolayısıyla da, 1847 tarihinde imzalanan Erzurum Antlaşması’nın sekizinci maddesi bu konuya ayrılmıştır. Bu maddeye göre; sınır güvenliği ve huzurun tesis edilmesi başta olmak üzere, asayişin sağlanması, hangi aşiretin hangi devlete bağlılığının tespit edilmesi gibi hususlar üzerinde durulmuştur. Ancak antlaşma sonrası Osmanlı-İran sınır tespitinden, bazı aşiretlerin hangi devlete bağlılığına kadar pek çok konu, hem çözümsüzlüğün hem de gerginliğin ana gündemlerinden biri olmaya devam etmiştir. Buna bağlı olarak 1850-1854 yılları arasında Osmanlı-İran sınır bölgelerinde bazı aşiretlerin karıştığı olayların mahiyetine bakıldığında meselenin öyle kolay hallolmayacağı da belli olmuştur.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Tarih |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2015 |
Gönderilme Tarihi | 31 Ocak 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 |