Immediately after the Armistice of Mudros, Istanbul was occupied by Entente Power in November 1918. Istanbul, which was de facto under British control, became a risky city for Unionists, supporters of the Kuva-yı Milliye and patriots. The British, especially in cooperation with the Damat Ferit government, arrested many Unionists, members of Kuva-yı Milliye and patriots and exiled them to Malta. The transfer of Ottoman citizens to Malta to be tried by the British was also a serious attack on the sovereignty of the Ottoman Empire. This situation the sultan and the governments in Istanbul remained silent was strongly condemned by the representatives of the Anatolian national movement. Especially, during the Sivas Congress, Mustafa Kemal Pasha severely criticized what was being done to the Turks and the silence of the administrators and stated that the people sent to Malta were subjected to ill-treatment and torture. As Istanbul was under occupation and important figures were arrested and sent to Malta, the question of where to reopen the Ottoman Parliament, which had been dissolved at the and of 1918, had emerged as an important issue of debate. Especially, Mustafa Kemal Pasha argued that it would be more logical to open the parliament in place other than Istanbul to avoid the dangerous atmosphere of Istanbul. However, due to the refusal of the Istanbul government, the parliament was opened in Istanbul, but soon after, the expected end came true and after the official occupation of Istanbul by the British, the parliament was dissolved, and many deputies were detained and sent to Malta. Shortly after this development, the parliament was opened in Ankara. The Grand National Assembly opened in Ankara showed great interest in those exiled to Malta, especially Mustafa Kemal Pasha. Great efforts were made both to provide salaries to the families of the exiles and to ensure their return to the country. However, the attitude towards the Malta exiles was not always positive. In fact, from the very beginning of the process, serious criticism was directed at those exiled to Malta. Especially around the issue of responsibility for the war, criticism against the Unionist is noteworthy. The Unionist who was subjected to harsh criticism by the Ententeist press were also criticized by the nationalist press. The attitude towards the Unionist who were sent to Malta was that instead of paying for the responsibility of the war, they were sent to Malta to live a comfortable life. Similar criticism was made against the members of the Kuva-yı Milliye who were deputies of the last Ottoman Parliament and sent to Malta by the British. It was implicitly stated that they were sent to Malta to live a comfortable life instead of enduring the hardships of the National Struggle. The most important indicator of this situation is the term yâran (friends) used against them. The Turks who were exiled to Malta were seriously disturbed by being called Malta Yâranı (Malta Friends). Because this expression implied that they were living a comfortable life in Malta. The reaction of those sent to Malta to this approach is quite interesting. After returning to the country, they stated that they had a very difficult exile life, that being sent to Malta was a sign of honor and courage, and that they had done a useful job as it was an action that gave impetus to the National Struggle, but this approach was also severely criticized.
Exiles Malta friends Unionists Grand National Assembly of Türkiye
Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra, Kasım 1918’de, İstanbul işgal edilmiştir. Fiilen İngilizlerin kontrolüne geçen İstanbul artık İttihatçılar, Kuvayı Milliye taraftarları ve vatanseverler için riskli bir şehir haline gelmiştir. İngilizler, bilhassa Damat Ferit hükümetleriyle iş birliği yaparak birçok İttihatçı, Kuva-yı Milliye mensubu ve vatanseveri tutuklayıp Malta’ya sürgün göndermiştir. Osmanlı vatandaşlarının İngilizler tarafından yargılanmak üzere Malta’ya gönderilmeleri aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin egemenlik haklarına da ağır bir saldırı idi. Padişah ve İstanbul hükümetlerinin sessiz kaldığı bu durum Anadolu milli hareketinin temsilcileri tarafından şiddetle kınandı. Bilhassa Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal Paşa tarafından Türklere yapılanlar ve idarecilerin sessizliği şiddetli bir şekilde eleştirilmiş, Malta’ya gönderilen eşhasın kötü muameleye ve işkenceye maruz kaldığı ifade edilmiştir. İstanbul’un işgal altında oluşu ve önemli simaların tutuklanarak Malta’ya gönderilmeleri sebebiyle, 1918 yılı sonunda feshedilen Osmanlı Mebusan Meclisi’nin yeniden nerede açılacağı konusu önemli bir tartışma meselesi olarak ortaya çıkmıştı. Özellikle Mustafa Kemal Paşa İstanbul’un tehlikeli atmosferinden korunmak için meclisin İstanbul haricinde bir yerde açılmasının daha mantıklı olacağını savunmuştur. Ancak İstanbul hükümetinin kabul etmemesi sebebiyle meclis İstanbul’da açılmış kısa süre sonra beklenen son gerçekleşmiş ve İstanbul’un İngilizler tarafından resmen işgali sonrasında meclis feshedilmiş, birçok mebus tevkif edilerek Malta’ya gönderilmiştir. Bu gelişmeden kısa süre sonra meclis Ankara’da açılmıştır. Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Malta’ya sürgün edilenlere büyük ilgi göstermiştir. Gerek sürgünlerin ailelerine maaş bağlanması gerek ülkeye dönüşlerinin sağlanması için büyük çabalar harcanmıştır. Ancak Malta sürgünlerine yönelik yaklaşım her zaman müspet değildi. Aslında sürecin en başından itibaren Malta’ya sürgün edilenlere ciddi eleştiriler yöneltilmişti. Özellikle savaşın sorumluluğu meselesi etrafında İttihatçılara yönelik eleştiriler dikkat çekmektedir. İtilafçı basının çok sert eleştirilerine maruz kalan ittihatçılar ve zaman zaman milliyetçi basın tarafından da eleştirilmişlerdir. Malta’ya gönderilen İttihatçılara yönelik yaklaşım savaşın sorumluluğunun bedelini ödemek yerine Malta’ya gönderilerek rahat bir yaşam sürdükleri yönündeydi. Benzer eleştiriler son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne üye olan ve İngilizler tarafından Malta’ya gönderilen Kuva-yı Milliye mensupları için de yapılmıştır. Millî Mücadelenin zahmetine katlanmak yerine Malta’ya gönderilerek rahat bir yaşam sürdükleri üstü kapalı bir şekilde dile getirilmiştir. Bu durumun en önemli göstergesi kendilerine yönelik olarak kullanılan yâran ifadesidir. Malta’ya sürgün edilen Türkler kendilerine Malta yâranı denilmesinden ciddi anlamda rahatsız olmuşlardır. Zira bu ifade Malta’da rahat bir hayat geçirdiklerine yönelik bir imadır. Malta’ya gönderilenlerin bu yaklaşıma vermiş oldukları reaksiyon ise hayli ilginçtir. Ülkeye döndükten sonra çok zor bir sürgün hayatı geçirdiklerini, aslında Malta’ya gönderilmenin bir şeref ve cesaret göstergesi olduğunu ve Millî Mücadele sürecine ivme kazandıran bir eylem olması bakımından faydalı bir iş yaptıklarını ifade etmişler fakat bu yaklaşım da ciddi şekilde eleştirilmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Cumhuriyeti Tarihi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Temmuz 2024 |
Gönderilme Tarihi | 20 Mayıs 2024 |
Kabul Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |