Uluslararası sistemin anarşik yapısı çerçevesinde kavramsallaştırılan devlet merkezli ve askerî odaklı güvenlik anlayışı, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte yeniden ele alınmaya başlamıştır. Bu çalışmada Soğuk Savaş sonrası dönemde geleneksel güvenlik anlayışının gündemi genişleyen ve aktörleri derinleşen güvenlik alanını tanımlamaktaki zorlukları, küreselleşme ve güvenlik arasındaki ilişki çerçevesinde ele alınacaktır. Küreselleşme bağlamında bütünleşme ve parçalanma ikileminin kimlik nosyonu ile yakından bağlantısı ise, kimlik ve güvenlik arasındaki ilişkiyi ele almayı zorunlu kılmaktadır; çünkü her ne kadar küreselleşme, ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel alanlarda bir bütünleşme sürecini hızlandırmış olsa da, homojenleştirici eğilimleriyle var olan kimlikleri istikrarsızlaştırmış ve yerel kimliklerin direnişini teşvik etmiştir. Böylece ulus-devlet, kendini hem yukarıdan, hem de aşağıdan zorlayan küreselleştirici ve yerelleştirici baskılara maruz kalmıştır. Sonuç olarak sadece devletin güvenliğini önemseyen ve bununla birlikte kimliğinin tehdit altında olduğunu iddia eden toplumsal grupların güvenlik arayışlarını göz ardı eden bir bakış açısı, sorunun özünü yakalamak anlamında zorluk yaşayacaktır. Bu çerçevede, bireyin, toplumsal grupların ve insanlığın güvenlik ihtiyaçlarını ön plana alan değer yüklü bir anlayışa güvenlik politikalarında yer verilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, çalışma, yöntem anlamında küreselleşme ve güvenlik arasındaki ilişkinin anlaşılmasında kimlik gibi sosyal yapıların önemini vurgulamaktadır. Bu çalışma, değişen güvenlik anlayışını kimlik ve küreselleşme süreci çerçevesinde eleştirel bir bakışla ele almayı amaçlamaktadır. Böylece Türkiye’deki güvenlik çalışmaları literatürüne katkıda bulunmak hedeflenmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Ekim 2015 |
Gönderilme Tarihi | 20 Ekim 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 11 Sayı: 22 |