Öz
Stoacılık, felsefe tarihinde metafizik ve etik alanında oldukça etkili olmuş bir düşünce okuludur. Metafizik görüşleri açısından şunlar söylenebilir: Tüm evren, etkin ve edilgen olarak iki ayrı ilkeden oluşmuştur. Edilgen olan ilke madde; etkin olan ilke ise evrende içkin Tanrı’dır. Fakat her iki ilke arasında mutlak bir ayrım olduğu söylenemez. Çünkü Tanrı, aslında evrenle bütünleşik, onu kaplayan bir organizma olarak tasavvur edilmiştir. Kendinde iyi olarak Tanrı, evreni de iyiliğe ve amaçlılığa göre mevcuda getirmiştir. O nedenle evrenin tüm unsurları, tüm mevcudat birbirlerine tanrısal olarak bağlanmışlardır. Dolayısıyla Stoa ekolü, tüm evreni kaplayan tanrısal bir gücün, bir tanrısal aklın varlığını savunmuşlardır. Etik görüşleri ise yine bu çerçevede değerlendirilmelidir. Doğaya uygun yaşama prensibi, Tanrı’yla hemâhenk ve muvafık olma amacına göre düzenlenmiştir. Çünkü evrendeki teleolojik sistem içerisinde insan da bu amaçlılığı taşımaktadır. Bu nedenle insan, kendisini, ayrılamayacağı bütünün bir parçası olarak görüp, davranışlarını buna göre tanzim etmelidir. Bu noktada doğaya uygun yaşama prensibi, olayları tanrısal öngörünün bir tür gerçekleşmesi, tecellisi olarak görmek demektir. Bu yüzden, insan dünyanın gidişatına direnemeyeceği için ona rıza göstermeli ve her şeyi metanetle karşılamalıdır. Olup bitenleri, kendisine faydalı olacak ve ondan ders alacak şekilde yorumlamalıdır. Evreni yöneten tanrısal akıl veya providentia, başımıza gelen olaylar ne kadar elem verici olsa da bizi erdeme ve yetkinliğe ulaştıracaktır. Çünkü söz konusu öngörü, bu münferit olayların arkasında bizlerden gizli bir amaçlılığı yürütmektedir. Bu tanrısal aklın amacını bilemeyeceğimiz için insana düşen bunlardan kendisine ders çıkarmaktır.
Hegel’deki List der Vernunft yani aklın hilesi kavramı da benzer bir noktaya temas etmektedir. Özellikle düşünürün “Tarih Felsefesi”nde yer verdiği bu kavram, Stoacı tanrısal akıl, providentia sözcüğü ile örtüşmektedir. Hegel’in evrensel tarihi, bireysel ilgilerden ve tutkulardan bağımsız olarak işlemektedir. Bu işleyiş, tinin özgürleşip tekrardan kendi kendine dönmesine varacak bir yolculuğu tazammun etmektedir. Bununla birlikte düşünür, dünya tarihinin tanrısal aklın kendi kendini açışından ibaret olduğunu söylemektedir. Bu açılış ve serimleniş, tarihi evrelerden geçerek yeniden tanrısal birliğe geri dönecektir. Tarihi karakterlerin zafer tutkusu ve bireysel hırsları tarih sahnesinde çatışmaya konu olmaktadır. Ancak evrensel tarih idesi ve tanrısal akıl bundan zarar görmeksizin kendisini arka planda mahfuz, korunaklı tutmaktadır. Dolayısıyla tikel ve bireysel olan, evrensel ve genel olan için gözden çıkarılmakta ve feda edilmektedir. Bu noktada yine Hegel’in kullandığı tanrısal öngörü kavramı, yani die Vorsehung tarih içerisindeki tüm olayları teleolojik olarak yani amaçlılık ilkesine mebni şekilde idare etmektedir. Stoa felsefesindeki providentia ile Hegel’in aklın hilesi kavramları, tanrısal öngörü bağlamında dünyayı daha iyiye, daha güzele, daha özgür olmaya taşıma planı, niyeti açısından benzerlik göstermektedir.
Biz bu çalışmada Stoacı providentia kavramının ışığında Hegel’in aklın hilesi kavramını soruşturmaya çalıştık. Özellikle tarih felsefesiyle sınırlandırdığımız bu soruşturmada, tarih sahnesine konu olmuş savaşların, felaketlerin ve yıkımların, Hegel düşüncesine göre nasıl meşrulaştırılabileceğine işaret etmek istedik. Eleştiri olarak ise Hegel’in kendi yaşadığı dönemde Saint Domingue’deki plantasyon kölelerinin özgürlük çabalarını görmeyişine hatta görmezden gelişine temas ettik. Halbuki evrensel tarihin ve tanrısal aklın yolculuğunda bu özgürlük hareketi, tam da Hegel’in tarih felsefesi uyarınca ona bir temellendirme, bir istidlal sunabilirdi. Aynı zamanda bu eleştiri ile birlikte tarihteki mevcut acı ve yıkım getiren hadiselerin fidyesinin nereden ödeneceği sorusuna dair yine Hegel’in tanrısal öngörü kavramıyla bağını kurmaya çalıştık.