Devletlerin gücü ve sürekliliğinde kamu gelir ve gider dengesini koruyabilmenin önemli bir rolü vardır. Bu nedenle her devlet kamu harcamalarını karşılayabilmek için iyi çalışan bir vergi sistemine ihtiyaç duyar.
Her devletin olduğu gibi Osmanlı Devleti’nin de kendine özgü bir vergi sistemi vardır. Tanzimat öncesi dönemde Osmanlı vergi sistemi iki temel kısımda mütalaa edilir. Tekâlif-i şer‘iyye (şer’î vergiler) ve tekâlif-i örfiyye (örfî vergiler). Hükümleri fıkıh kitaplarında ayrıntılı bir şekilde incelenen şer‘î vergiler zekât, öşür, haraç ve cizyedir. Örfî vergiler ise ihtiyaca binaen devlet başkanının emriyle konulan vergilerdir. Bu çalışma şer’î vergiler kategorisinde yer alan zekâtın kendine özgü ahkâmıyla Osmanlı Devleti’nin benimsediği vergi sistemi içerisinde yer alıp almadığı, dolayısıyla zekâta tabi malvarlıklarından Osmanlı Devleti’nin tahsil ettiği vergilerde tevarüs ettiği fıkhî birikimi referans alıp almadığı sorularına cevap bulabilmek amacıyla kaleme alınmıştır. Bu sorunun cevabı Osmanlı özelinde teori ile pratiğin ne ölçüde örtüştüğünü de ortaya koyacaktır. Konu iki temel başlık altında incelenmiştir. İlk başlıkta Osmanlı Devleti’nin vergi sistemi hakkında genel bir bilgi verilmiştir. İkinci başlıkta ise Osmanlı Devleti’nin zekâta tabi malvarlıklarından aldığı vergi ve aynı varlıkların tabi olduğu zekât ahkâmı ortaya konularak alınan verginin zekât hukukuyla örtüşüp örtüşmediği konuları irdelenmiştir.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla Osmanlı Devleti bâtın mallardan olan paranın zekâtının mükellefler tarafından verilmesi şeklindeki kadim uygulamayı devam ettirmiş, bu alandan doğrudan zekât/vergi almamıştır. Yerleşim biriminden çıkarılıp iç ve dış gümrük noktalarından geçirildiğinde zâhir mal kategorisine intikal eden ticaret mallarında tacirin dini aidiyeti ve tabiiyetine göre farklı zekât/vergi alınması şeklindeki geçmiş uygulamayı dikkate almış fakat süreç içerisinde tevarüs eden oranlarda değişikliğe giderek farklı bir tarife uygulamıştır. Hayvanlarda hayvan başına belli bir miktar para alarak zekât ahkâmından farklı bir vergi uygulaması ortaya koymuştur. Ayrıca belli meslek grupları için nisap oranını yüksek tutarak zekât ahkâmı için imkân dahilinde olmayan fakat vergi için mümkün olan özel birtakım uygulamalar icra etmiştir. Zirai mahsülde benimsediği toprak rejimine göre bir vergi politikası uygulamıştır. Önceki devletlerden farklı olarak bünyesine kattığı öşür ve harac arazilerini mîrî araziye dönüştürerek toprağın mülkiyetini devlete intikal ettirmiş, işletim hakkını ise çiftçilere devretmiştir. Böylelikle rakabesi (çıplak mülkiyeti) devlette kullanım hakkı çiftçilerde olan bir toprak rejimi geliştirmiş ve üzerinde serbestçe tasarrufta bulunma imkânını elde etmiştir. Bu anlayışa binaen de mahsulden kendi tanzim ettiği kurallar çerçevesinde şer’î vergi oranından farklı olarak toprağın aslına göre %10 ila %50 arasında değişen oranlarda esnek bir vergi tarifesi uygulamıştır. Mülkiyeti kendisinde olan toprağın kullanım hakkını çiftçilere devretmesi kira işlemi bu işlem karşılığında aldığı vergi de kira bedeli niteliğindedir. Tanzimat öncesi dönemde madenlerde ise madenin çıktığı arazi türüne göre hareket etmiştir. Bünyesinde bulunan arazilerin tamamına yakınının mîrî arazi olması hasebiyle pek tabii olarak madenlerin kahir ekseriyeti de bu araziler içerisinde yer almıştır. Devlet kendisine ait bu madenleri doğrudan hazine namına gelir kaydederek emanet usulü ile işletmiş, tımar sahiplerine devretmemiştir. Çıkardığı kanunnâmelerle de maden ocaklarının denetleme ve işletme usullerini bizatihi kendisi tanzim etmiştir. Tanzimat sonrası dönemde ise çıkardığı dört farklı nizamnâmeyle maden hukuku alanında esaslı düzenlemeler yapmıştır.
Mevcut yapısıyla Osmanlı vergi sistemi eski Türk devletleri, önceki İslam devletleri, fethettiği yerlerdeki eski yönetimlerin uygulamalarına dayanan ve kendisinin de bir takım usul ve esaslar ekleyerek geliştirdiği örfî karakteri ağır basan karma nitelikli bir vergi sistemi görünümündedir.
In the prosperity and stability of states, maintaining public revenues and expenditures plays an important role. For this reason, all states need a well-functioning taxation system to meet the public expenditures.
As in all states, Ottoman State had their own taxation system. Ottoman taxation system was classified under two main sections during the period before Tanzimat; Tekalif-i shar’iyya (religious taxes) and tekalif-i orfiyye (extraordinary taxes). The religious taxes, whose provisions are analysed comprehensively in fiḳh books, are zakāt, tithe (ashar), kharaj and jizya. The extraordinary taxes, however, are legislated with the order of the sovereign due to the needs. This study tries to find answers to the questions whether zakāt, as a religious tax with its own provisions, was a part of the Ottoman taxation system, and therefore whether Ottomans based on the fiḳh accumulation it inherited for the taxes they collected from the goods liable to zakāt. The answer to this question will also reveal to what extent theory and practise coincide for the Ottomans. The subject was analysed under two headings. In the first one, general information about Ottoman taxation system is provided. In the second heading, by presenting the taxes Ottomans collect from the goods liable to zakāt and the zakāt provisions these goods are liable to, it is examined whether these collected taxes coincide with zakāt laws.
As far as we are concerned, Ottoman State continued the old tradition that the zakāt for the value of the hidden goods be paid by the taxpayers, and they did not collect taxes for this directly. They also took into consideration the past practise that when the goods transported from a province through an internal or external customs become evident goods, they collected different zakāt/tax amounts depending on the religion or nationality of the merchant. However, over time they implemented different rates by changing the inherited rates. To illustrate, for animal taxes, they applied a different taxation than zakāt provisions by collecting a certain amount of money for each animal. Besides, by taking the quorum higher for certain occupations, they practised several specific applications that are not possible for zakāt provisions but possible for taxes. They implemented a taxation policy depending on the land regime for the agricultural products. Differently from the older states, by turning the tithe and kharaj lands it included into demesne, they made it the property of the state, and the right of usage was given to the farmers. In this way, they developed a land regime in which the bare owner is the state, and the tenure was farmers’. Therefore, they had the chance to manage these lands easily. Thanks to this opportunity, as part of the rules they organised, differently from the religious tax rate, they implemented a flexible tax rate ranging from 10% to 50% depending on the type of the land. Assigning the tenure of the land, whose owner is the state, was considered renting and the tax collected in return was rental cost. In the period before Tanzimat, for the mines, the state acted according to the land type from which the mine is extracted. Since almost all of the land it owned were demesne, vast majority of the mines were naturally among such lands. The state operated these mines it owned through force account by directly recording them as revenues for the state treasury, but did not assign them to the mesne lords. Thanks to the code of laws, the state itself organised the inspection and operating methods of these mines. In the post-Tanzimat era, thanks to the four different code of practices, the state made thorough regulations in the field of mining law.
With its present form, the Ottoman taxation system appears to be an integrated taxation system which depends on the old Turkic states, early Islamic states and the former applications in the lands it conquered. Ottomans also added certain methods and principles to this taxation system and turned it into an integrated taxation system whose extraordinary characteristics are more prevalent.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Hukuku |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 27 Temmuz 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 22 Sayı: 2 |
Hitit İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf 4.0 International License (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.