1627 yılında Fas ve Cezayir’den gelen korsanlar, o dönemde Danimarka’ya bağlı İzlanda’ya karşı bir sefer düzenlemiş, adayı yağmalamış ve birçok İzlandalıyı da esir olarak topraklarına getirmişlerdir. İzlanda kaynaklarında ve tarihinde Tyrkjaránið olarak geçen bu olay, birçok İzlandalı için kendi tarihlerinin en önemli olaylarının başında gelmiş ve İzlanda, Türkleri yakından tanımıştır. İronik bir şekilde İzlanda kaynaklarına Türk Akınları/Saldırıları olarak geçen bu olayın mimarı ise çoğunlukla Hollanda, İngiltere, Danimarka ve Almanya gibi coğrafyalardan gelerek Türk’e dönen ve Müslüman olan denizciler olmuş; bu denizcilere gerekli destekleri de Faslı ve Cezayirli korsanlar sağlamışlardır. Dolayısıyla Türklerin işbu seferde etkisi oldukça kısıtlıdır fakat o dönemde Müslüman kimliğinin Türk ile aynı görülmesi neticesinde hem İzlandalılar hem Avrupalılar, bu olayda da Türk vurgusunu ön plana çıkarmışlardır. Sefere liderlik ettiği düşülen Küçük Murad Reis’in de Hollanda asıllı bir denizci olması ve ona da bu fikri Danimarkalı kölesinin vermiş olduğundan bahsedilmesi de bu düşünceyi destekleyici mahiyettedir. İlk olarak Haziran 1627 tarihinde Fas’tan gelen bir geminin İzlanda’ya gelmesi ile başlayan bu sefer, adanın batı tarafına doğru gerçekleşmiş olup istediği sonuca erişememiştir. Denizcilerin adaya dair bilgilerinin kısıtlı olması neticesinde korsanlar, adada uygun bir noktaya çıkarma yapamamışlardır. Ayrıca İzlanda Valisi Holgeir Rosencrantz’ın da bölgede bulunması ve çeşitli hazırlıklar yapması da korsanların işlerini zorlaştırmış ve korsanlar, adanın kuzeyine doğru hareket etmeye çalışmışlardır. Kısa bir süre sonra bölgede İngiltere Kraliyetine ait gemilerin bulunduğu haberini alan korsanlar da bu düşünceyi gerçekleştiremeden Fas’a dönmek zorunda kalmışlardır. İzlanda’nın batısına doğru yapılan bu ilk yağma girişiminden sonra Temmuz 1627’de Cezayir’den gelen üç gemi de başlarındaki Murad Reis ile adanın doğusuna doğru hareket etmişlerdir. Adanın doğusuna yapılmış olan bu sefer ise ilkine göre çok daha başarılı olmuş; korsanlar, hatırı sayılır sayıda esiri, malı ve hayvanı ele geçirmişlerdir. Adanın doğusuna doğru hareket eden korsanlar, bu bölgeden İzlanda’nın güneyinde yer alan adalar topluluğu Vestman’a inmişlerdir. Vestman Adaları içerisinde insanların yaşadığı tek ada olan Heimaey’e gelen korsanlar, bölgede avlanan balıkçıların da kendilerine yol göstermesiyle Faslı grubun yaşadığı sıkıntıları yaşamamış ve uygun bir noktadan adaya çıkmışlardır. Heimaey’de geçirdikleri birkaç günün ardından korsanlar, adanın her noktasını kontrol etmişler ve 250 kadar insanı esir olarak topraklarına götürmüşlerdir. Genel olarak korsanlar, 250’si Vestmann’dan olmak üzere 400 civarında insanı esir etmişler, 30 ila 40 kadarını öldürmüşler ve Danimarkalı tüccarların gemilerini de ele geçirmişlerdir. İzlanda’ya akın eden ikinci grubun da başarılı bir şekilde topraklarına dönmesi ile İzlandalı esirlerin önemli bir kısmı köle pazarlarında satılmış, bir kısmı da İzlanda’nın bağlı olduğu Danimarka Krallığı’ndan fidye talep edebilmek için muhafaza edilmiştir. Danimarkalıların da 30 Yıl Savaşlarında savaşması ve ekonomik olarak zor bir durumda olması neticesinde korsanların talepleri hemen karşılanamamış ve krallık, istenen parayı toplayamamıştır. Danimarka Kilisesi’nin girişimleri sonucunda korsanlar tarafından istenen paranın bir kısmı 1635 yılında ödenmiş ve bunun karşılığında 30 civarında İzlandalı ülkelerine geri dönmüştür. Şüphesiz İzlanda’ya dönenler arasındaki en ünlü isim, Guðríður Símonardóttir olmuş, İzlanda’nın önemli şairlerinden biri olan Hallgrímur Pétursson ile evlenen Símonardóttir, İzlandalılar tarafından Türk-Gudda olarak adlandırılmıştır. Cezayir’de kaldığı 9 senede tümüyle Türkleştiği düşünülen Guðríður Símonardóttir, İzlanda edebiyatındaki önemli karakterlerden birine dönüşmüş ve Türk olması neticesinde o, tam manasıyla femme fataleye dönüşmüş ve İzlanda toplumundaki Türk’ü temsil etmiştir. Son kertede aralarında İzlanda Parlamentosu’nda yasama organında görev alan ve Türkler tarafından yapılmış olan saldırıyı kayda alan ilk isimlerden biri olan Kláus Eyjólfsson, bölgede yaşanan yağmaya tanıklık eden ve Cezayir’e götürülen Olafur Egilsson, Türk Akınlarının Tarihi adlı eseri kaleme alan Björn Jónsson gibi birincil kaynaklar ile Bernard Lewis, Emrah Safa Gürkan, Aziz Samih İlter, Þorsteinn Helgason ve Jón Þorkelsson araştırmacılara ait eserler incelenmiştir. Bu eserlere ek olarak Mağriplerde kalan İzlandalıların göndermiş oldukları mektuplar ile bölgeyi ziyaret edenlerin eserleri de çalışma kapsamında faydalanılan diğer kaynakları teşkil etmiştir. Bu bağlamda işbu çalışma, 1627 yılında Fas ve Cezayir’den gelen korsanların tertip etmiş olduğu İzlanda Seferi’ni merkeze alarak seferle alakalı temel düzeyde bilgi vermeyi ve sonrasında da hayatta kalarak Mağriplerde yaşamayı tecrübe edenlerin durumlarını anlatmayı amaçlamıştır.
In 1627, pirates from Morocco and Algeria launched an expedition against Iceland, which was under Danish rule at the time. They plundered the island and brought many Icelanders back to their country as prisoners. This event, referred to in Icelandic sources and in Icelandic history as 'Tyrkjaránið', was considered by many Icelanders to be one of the most significant events in Icelandic history and led to a close acquaintance with the Turks. Ironically, the architects of this event, often referred to in Icelandic sources as Turkish raids, were primarily sailors of Dutch, English, Danish and German origin who had converted to Islam and turned to piracy, aided by Moroccan and Algerian pirates. Consequently, the actual influence of the Turks on this expedition was quite limited. However, since Muslim identity was considered synonymous with Turkish identity at the time, both Icelanders and Europeans emphasized the Turkish aspect of this event. The alleged leader of the expedition, Küçük Murad Reis, was also mentioned as a Dutch-born sailor, and it is believed that the idea was submitted to him by his Danish slave, further supporting this assumption. The expedition, which began with a ship from Morocco that arrived in Iceland in June 1627, set off for the western part of the island, but missed its target due to limited knowledge of the area. The pirates were unable to make a suitable landing due to a lack of information about the island. In addition, the presence of the Icelandic governor Holgeir Rosencrantz in the region and the preparations he had made made made the pirates' task more difficult, so they moved to the north of the island. When they learned shortly afterwards that ships of the Kingdom of England were in the area, the pirates were forced to return to Morocco without realizing their plans. After this first attempted raid in the west of the island, three ships from Algeria led by Murad Reis set off for the east of the island in July 1627. This second expedition to the eastern part proved to be much more successful; the pirates captured a considerable number of prisoners, goods and livestock. When the pirates reached the eastern part of the island, they landed on the Vestmannaeyjar archipelago under the guidance of local fishermen and successfully disembarked on Heimaey, the only inhabited island of the Vestmannaeyjar. After spending a few days on Heimaey, the pirates systematically controlled the island, captured about 250 people, including 250 from Vestmannaeyjar, killed 30 to 40 people and seized the ships of Danish merchants. After the successful return of the second group of raiders to Iceland, a large number of the Icelandic captives were sold on slave markets, while others were held in custody to demand ransom from the Kingdom of Denmark, to which Iceland belonged. Due to Denmark's involvement in the Thirty Years' War and its economic difficulties, the pirates' demands could not be met immediately and the kingdom struggled to raise the necessary funds. Through the efforts of the Danish church, part of the ransom was paid in 1635, leading to the return of around 30 Icelanders to their homeland. The most famous figure among those who returned to Iceland was Guðríður Símonardóttir, who had spent nine years in Algeria and fully adapted to Turkish culture. Guðríður Símonardóttir, who later married Hallgrímur Pétursson, one of Iceland's best-known poets, was referred to by Icelanders as 'Turk-Gudda' Due to her complete Turkification during her stay in Algeria, Guðríður Símonardóttir became a significant figure in Icelandic literature and embodied the Turkish femme fatale in Icelandic society. In summary, primary sources were consulted, including Kláus Eyjólfsson, who was among the first to document the Turkish attack within the legislative body of the Icelandic parliament; Olafur Egilsson, an eyewitness to the looting in the region who was later taken to Algeria; and Björn Jónsson, the author of History of the Turkish Raids. The research of scholars such as Bernard Lewis, Emrah Safa Gürkan, Aziz Samih İlter, Þorsteinn Helgason and Jón Þorkelsson was also examined. Furthermore, letters from Icelanders who lived in the Maghreb and reports from people who visited the region were used as additional sources. In this way, this study has examined the Icelandic expedition staged by pirates from Morocco and Algeria in 1627 and shed light on the lives of people who were in the Maghreb during the expedition.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Yeniçağ Avrupa Tarihi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 14 Kasım 2024 |
Yayımlanma Tarihi | |
Gönderilme Tarihi | 4 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 29 Nisan 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 17 Sayı: 3 |
Hitit Sosyal Bilimler Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.