Türkiye'de kadının bireysel yaşamına dair sorun alanları belirlenirken eşitsizliğin, ayrımcılığın ve şiddetin farklı türleri ile karşılaşılmaktadır. Kadının kenara çekildiği, bedeninin ve emeğinin patriarkal sömürüye maruz kaldığı artık en açık şekilde bilinen gerçeklikler arasında yer almaktadır. Kadının yaşamına ve rollerine dair toplumsal ve kültürel belirlenimler ve patriarkal istekler konusunda tartışılmaya fırsat tanıyacak boyutta çok da büyük bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Roller, yargılar, kalıplar ve talepler oldukça bilindik ve tanıdıktır. Buradaki tanıdık ve bilindik olma durumu da -yapılan araştırmalar da bunu göstermektedir ki- kadınların neredeyse hemen hepsinin yaşamının bir bölümünde şiddete maruz kaldığı, ezildiği, baskılandığı ve aşağılandığı gerçekliğinden hareket edilerek ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de kadınlar, yaşamlarına yönelen her türlü baskılama ve denetime yönelik tepkilerini dile getirdiklerinde ve toplumsal cinsiyet rolleriyle belirlenen sınırın dışına çıktıklarında "marjinallik" ve "mazuriyet" tanımlamalarının içerisine yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Kadınlar, hak ve özgürlükleri için mücadele ettiklerinde genellikle "marjinallik"le suçlanmaktayken; feminist bilinç eşliğinde olmasa bile varoluşsal kaygılar nedeniyle bahsi geçen sınırı aştıklarında "mazuriyet" tanımlamaları ile birlikte anılmaktadırlar. Bu ikili adlandırma, kadınların yaşamı üzerinde bilfiil belirleyici olmakta ve değişen sosyo-kültürel dinamikler de bu meşhur adlandırma çabasını ortadan kaldırmaya yetmemektedir. Başka bir ifadeyle, Türkiye'de kadınlar, yaşamlarının farklı evrelerinde "marjinallik" ve "mazuriyet" arasında tercihte bulunmak zorunda kalmaktadırlar. Zorunlulukla şekillenen bu gerçeklik de kadınların "sıkıştırılmış hayat"larının açık bir ifadesi olarak belirmektedir.
Kadın Kamusal alan Marjinallik Mazuriyet Toplumsal cinsiyet rolleri
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Şubat 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 4 Sayı: 1 |