Tanrı, insanların var olduğu ilk andan itibaren hayatlarındaki en önemli yeri işgal etmiştir. Aydınlanma Dönemi düşünürlerinden olan David Hume’a göre, Tanrı’nın varlığı kadar açık bir hakikat yoktur. Doğanın yapısı zeki bir yaratıcıya tanıklık etmektedir. Ayrıca insanlar Üstün Yaratıcıya erişme yeteneğiyle donatılmışlardır. Tanrı’nın sıfatlarını insanların bilmelerinin imkânsız olduğunu düşünen Hume, Tanrı’nın özelliklerinin insanlara benzetilmemesi gerektiğini ve insanlara ait özelliklerin Tanrı’ya verilemeyeceğini ifade etmesiyle de antropomorfizme karşı çıkmaktadır. Böylece o, Tanrı’nın yanlış bir şekilde tasvir edilmesini engellemeye çalışmaktadır. Bu makalede Hume’un Tanrı anlayışı ve antropomorfizm hakkındaki görüşleri ele alınıp incelenecektir.
God have occupied the most important place in their lives from the first moment when people existed. According to David Hume, one of the thinkers of the Age of Enlightenment, there is no truth as clear as the existence of God. The nature's structure witnesses an intelligent creator. In addition, people are equipped with the ability to reach the Superior Creator. Hume, who thinks that the attributes of God are impossible for humans to know, also opposes anthropomorphism by expressing that attributes of God should not be likened to humans, and that the characteristics of humans can not be given to God. In this way he is trying to prevent the misrepresentation of God. In this article, Hume's views on understanding of God and anthropomorphism will be explored and evaluated.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Nisan 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Sayı: 11 |