Hidāya written by Burhān al-Dīn al-Marghīnānī (d. 593/1197) is one of the main sources of Hanafī fiqh. The work has met with great interest since the time it was written, it has been taught as a textbook in madrasas for centuries and many studies have been written on it. Wiqāya al-rivāya, one of the four basic texts of Hanafī fiqh, is one of these studies and was written by Burkhān al-Sharīa al-Mahbūbī (d. 730/1329-30) by summarizing from Hidāya. A commentary/sharh study was made on this work by Sadr al-Sharīa Ubayd Allāh al-Mahbūbī (d. 747/1346), and many issues were analyzed in depth and subjected to criticism. One of these issues is the definition of the concept of “shadīd” (martyr). Detailed opinions have been made about the scope of the definition.
The subject of definition, which has been dealt with extensively in the science of logic, has been given great importance in the ilm al-fiqh as well, and it has been accepted as a principle that definitions should be made in such a way that they should be made in such a way that the scope of the concept defined should be carefully selected. This is because the determination of the scope of the concepts in fiqh is important for the implementation of the worldly rulings. In this respect, Sadr al-Sharīa objected to some of the entries in the definitions of “martry” in al-Hidāya and al-Wiqāya on the grounds that they excluded those who were murdered with non-lethal instruments by polytheists, rebels, and road cutters introduced a new definition for the concept of “shahīd” (martyr) to include those who murdered in this way. He also addressed the issue of whether those who were killed with a non-lethal instrument in the city could be considered martyrs by comparing the statements of al-Hidāya and al-Zahīrat al-Burhāniyya, written by Burhān al-Dīn Ibn Māza (d. 616/1219).
In the Ottoman period, Muhyiddīn Muhammad b. 'Ali al-Adirnawī al-Ajamī, Ḥusām al-Dīn Husayn b. 'Abdurrahmān, and an unidentified author who lived in the same or close period with these scholars were involved in the debate by writing a treatise on this issue. Muhyiddîn al-Ajamī, who lived in the IXth and Xth (XV and XVIth) centuries, was a professor at Sahn al-Seman and a judge in Edirne. In his Risāla fī Bābi al-shahīd min Sharḥ al-Wiqāya, Muhyiddīn al-Ajamī analyzed and criticized Marghīnānī's definition and Sadr al-Sharī'a's objections and presented his preference with evidence. This work of al-Muḥyiddīn al-Ajamī was also criticized by another Ottoman scholar who lived in the same period in his Jawāb-ı Husām Chalabi fī Bābi al-shahīd, written by Husām Chalabi (d. 926/1520), who, like him, had served as a muderris in Sahn-ı Semān madrasas and as a Judge in Edirne and Bursa. Another Ottoman scholar, whose name has not been identified, wrote Risāla fī Bāb al-shahīd to evaluate the treatises of Muhyid al-Dīn al-Ajamī and Husām Chalabi.
In this study, the edited editions and content introductions of all three treatises have been carried out. Seven copies of Risāla fī Bābi al-shahīd min Şharh al-Wiqāya, three copies of Jawāb-ı Husām Chalabi, and only one copy of Risāla fī Bab al-shahīd were identified in manuscript libraries. Based on five copies of Risāla fī Bābi al-shahīd min Sharh al-Wiqāya and three copies of Jawāb al-Husām Chalabi, its critical editions were made. The principles of the Centre for Islamic Studies' Guidelines for Edited Editions were applied in the editing process. Jawāb-i Husām Chalabi, was published since no other copy could be identified.
The study consists of three parts. The first chapter provides information about the lives and works of Muhyiddin al-Ajamī and Husām Chalabi. The second chapter deals with the copies of the treatises and the method followed in the analysis. The third chapter deals with the connection between the treatises and their sources and the discussions that took place between the works. In this section, while the connection between the works and their sources is presented, general information is given about the Ottoman scholarly tradition and the functions of commentary and commentary studies. The discussions in the works are analyzed and evaluated in accordance with the flow of the subject in al-Hidāya. The edited editions of three treatises written in Arabic are in the last section. In this section, firstly, the edited editions of Risāla fī Bāb al-shahīd min Sharh al-Wiqāya and then the edited editions of Jawāb al-Husām Chalabi are given. The text of Risāla fī Bāb al-shahīd is provided as the third text.
Figh Shahīd (Martyr) el-Hidāya al-Wiqāya Sharh al-Wiqāya Muhyī al-Dīn al-Ajamī Husām Chalabi Tahqīq
Burhâneddin el-Mergīnânî (ö. 593/1197) tarafından yazılmış olan Hidâye, Hanefî fıkhının temel kaynaklarındandır. Eser yazıldığı dönemden itibaren büyük bir ilgiyle karşılaşmış, asırlarca medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş ve üzerine birçok çalışma kaleme alınmıştır. Hanefî fıkhının dört temel metninden biri olan Vikāyetü’r-rivâye bu çalışmalardandır ve Burhânüşşerîa el-Mahbûbî (ö. 730/1329-30) tarafından Hidâye’den ihtisarla telif edilmiştir. Bu eser üzerine de Sadrüşşerîa Ubeydullah el-Mahbûbî (ö. 747/1346) tarafından bir şerh çalışması yapılmış, birçok mesele derinlemesine tahlil edilerek tenkide tabi tutulmuştur. Bu meselelerden biri de şehit kavramının tanımına dairdir. Tanımın kapsamı hakkında detaylı mütalaalar yapılmıştır.
Mantık ilminde geniş bir şekilde ele alınmış olan tanım konusuna fıkıh ilminde de büyük önem verilmiştir. Tanımların “efrâdını câmî ağyârını mânî” olacak şekilde yapılması esas kabul edilmiş, tanımlanan kavramın kapsamının tam olarak tespit edilebilmesi için tanımda geçen her bir kaydın dikkatle seçilmesi gerektiği bir ilke olarak benimsenmiştir. Zira fıkıhtaki kavramların kapsamlarının tespiti dünyevî ahkâmın uygulanması açısından önem arz etmektedir. Bu bakımdan Sadrüşşerîa, müşrikler, isyancılar ve yol kesiciler tarafından öldürücü olmayan aletle katledilen kimseleri dışarıda bıraktığı gerekçesiyle Hidâye ve Vikāye’deki “şehit” tanımlarında geçen bazı kayıtlara itiraz etmiştir. Bu şekilde katledilen kimseleri de kapsamına alacak şekilde şehit kavramı için yeni bir tanım ortaya koymuştur. Ayrıca şehirde öldürücü olmayan bir aletle katledilenlerin şehit kapsamına girip giremeyeceği meselesini Hidâye ile Burhâneddin İbn Mâze (ö. 616/1219) tarafından yazılmış olan ez-Zahîratu’l-Burhâniyye’nin ibarelerini karşılaştırarak ele almıştır.
Osmanlı döneminde Muhyiddîn Muhammed b. Ali el-Edirnevî el-Acemî, Hüsâmüddîn Hüseyin b. Abdurrahmân (ö. 926/1520) ile bu âlimlerle aynı ya da yakın dönemde yaşamış olmakla birlikte ismi tespit edilemeyen bir müellif de bu konuya dair birer risale yazarak tartışmaya dâhil olmuşlardır. IX. ve X. (XV ve XVI.) asırda yaşamış olan Muhyiddîn el-Acemî, Sahn-ı Seman’da müderrislik ve Edirne’de kadılık yapmıştır. Muhyiddîn el-Acemî, Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye isimli eserinde Mergīnânî’nin tanımı ile Sadrüşşerîa’nın itirazlarını tahlil ve tenkide tabi tutarak tercihini delilleriyle ortaya koymuştur. Muhyiddîn el-Acemî’nin bu eseri de aynı dönemde yaşamış olup kendisi gibi Sahn-ı Semân medreselerinde müderris, Edirne ve Bursa’da kadı olarak görev yapmış bulunan Hüsâm Çelebi tarafından yazılan Cevâb-ı Hüsâm Çelebi fî Bâbi’ş-şehîd’de tenkide tabi tutulmuştur. İsmi tespit edilemeyen diğer Osmanlı âlimi de Muhyiddin el-Acemî ile Hüsâm Çelebi’nin risalelerini değerlendirmek üzere Risâle fî Bâbi’ş-şehîd‘i kaleme almıştır.
Bu çalışma ile mahtût olan her üç risalenin de tahkikli neşirleri ile muhteva tanıtımları gerçekleştirilmiştir. Yazma Eser Kütüphanelerinde Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye’nin yedi, Cevâb-ı Hüsâm Çelebi’nin üç, Risâle fî Babi’ş-şehîd’in ise tek nüshası tespit edilmiştir. Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye’nin beş, Cevâb-ı Hüsâm Çelebi’nin ise üç nüshası esas alınarak tahkikli neşirleri yapılmıştır. Tahkikte İslâm Araştırmaları Merkezi’nin Tahkikli Neşir Kılavuzu’nda yer alan ilkeler uygulanmıştır. Başka nüshası tespit edilemediği için Risâle fî Babi’ş-şehîd’in sadece neşri gerçekleştirilmiştir.
Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Muhyiddin el-Acemî ile Hüsâm Çelebi’nin hayatları ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölüm risalelerin nüshaları ile tahkikte izlenen yönteme dair malumatı ihtiva etmektedir. Üçüncü bölümde ise risaleler ile kaynakları arasındaki irtibat ve eserler arasında cereyan etmiş olan tartışmalar ele alınmıştır. Bu bölümde eserler ile kaynakları arasındaki irtibat ortaya konulurken Osmanlı ilim geleneği ile şerh ve hâşiye çalışmalarının işlevleri hakkında genel bilgi verilmiştir. Eserlerdeki tartışmalar konunun Hidâye’deki akışına uygun olarak mütalaa edilmiş ve değerlendirilmiştir. Arapça olarak kaleme alınmış üç risalenin tahkikli neşirleri ise son bölümdedir. Bu kısımda ilk olarak Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye, sonrasında Cevâb-ı Hüsâm Çelebi’nin tahkikli neşirlerine yer verilmiştir. Risâle fî Bâbi’ş-şehîd’in metni ise üçüncü sıradadır.
Fıkıh Şehit Hidâye Vikāye Şerhu’l- Vikāye Muhyiddîn el-Acemî Hüsâm Çelebi Tahkik
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Hukuku |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 19 Eylül 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 43 |