Among the literary genres, poetry is the one that resists translation the most. Creating a new and
innovative language that breaks the usual rules of the standard language with brand-new uses and
meanings is probably one of the most important goals of the poet. Poetry challenges the translator
to capture not only original images, exceptional symbolism, and subjective connotations but also
its musicality, rhythm, and measure. Faced with this revolutionary use of language, the translator
needs a guide so as to not get lost in the labyrinths of the poetic universe. The universe of sound
and meaning unique to each language and the incompatibility of these languages with each other
makes the duty of the translator seem impossible. At this point, semiotics may function as a guide,
opening up the mysteries of the universe built by the poet and giving clues as to how it can be
conveyed in the target language. This allows us to suggest the cooperation of semiotics and
translation. From this perspective, we aim to present a case study that exemplifies this cooperation.
Our corpus comprises Shakespeare’s sonnet 130 and its Turkish and French translations. The study
treats the translator as the receiver of the source text and the producer of the target text in light of
the Theory of Instances of Enunciation propounded by Jean-Claude Coquet. Further, through the
Systematics of Designificative Tendencies propounded by Sündüz Öztürk Kasar, the study compares
the translators’ creations to the original sonnet to see the extent to which the balance of the original
text’s meaning and form is preserved in the translations and how skilfully and competently the
signs that constitute the universe of meaning are transmitted in the target languages.
Theory of Instances of Enunciation Semiotics of Translation Systematics of Designificative Tendencies Shakespeare Sonnet 130
Yazınsal türlerin arasında çeviriye en çok direnen tür kuşkusuz şiirdir. Standart dilin alışılmış kurallarını yıkan, yepyeni anlamlar, yepyeni kullanımlarla yeni ve yenilikçi bir dil yaratmak şairlerin en öncelikli hedeflerinden biri olsa gerek. Özgün imgeler, sıra dışı simgeler, öznel yananlamlar sunan şiir yalnızca içeriği ile değil, müzikselliği, ritmi ve ölçüsü ile de çevirmene meydan okur. Bu devrimci dil kullanımı karşısındaki çevirmen şiir evreninin dolambaçlarında kaybolmamak için bir rehbere gereksinim duyacaktır. Her dile özgü ses ve anlam evreni ve bunların birbiri ile örtüşmezliği şiir çevirmeninin işini daha da çıkmaza sokar. İşte bu noktada göstergebilim bir yol gösterici işlevi üstlenebilir, şairin kurduğu evrenin sırlarını çevirmene açar, onu çeviri diline nasıl taşıyabileceğinin ipuçlarını verir. Bu da, göstergebilim ve çeviri arasında bir işbirliği öne sürmemize olanak tanır. Bu bakış açısıyla, bu işbirliğini örnekleyen bir vaka incelemesi sunmayı amaçlıyoruz. Bütüncemiz Shakespeare'in 130. sonesi ile onun Türkçe ve Fransızca çevirilerinden oluşmaktadır. Bu çalışmada, Jean-Claude Coquet tarafından önerilen Söyleyenler Kuramı ışığında çevirmen kaynak metnin alıcısı ve erek metnin de üreticisi olarak ele alınmaktadır. Bunun yanı sıra, Sündüz Öztürk Kasar'ın önerdiği Anlam Bozucu Eğilimler Dizgeselliği aracılığıyla çevirmenlerin yaratımları özgün metinle karşılaştırılarak özgün metnin anlam ve biçim dengesinin çevirilerde ne kadar korunduğunu ve anlam evrenini oluşturan göstergelerin ne derece hüner ve yetkinlikle erek dillere taşındığı karşılaştırılacaktır.
Söyleyenler Kuramı Çeviri Göstergebilimi Anlam Bozucu Eğilimler Dizgeselliği Shakespeare 130. Sone
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Çeviribilim |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mart 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 6 Sayı: 1 |