Refugees are the main actors of a fundamental issue in which many states are now in a dilemma: On the one hand welfare of citizens and national interests, on the other hand, there is help to people who take refuge in the borders of other countries for compelling reasons such as war and famine, and to recognize their refugee status. One of the main factors shaping the migration policies of states is their position towards this critical dilemma. Of course, it should not be concluded that the countries dealing with the refugee issue can only act on two attitudes (the unconditional admission of refugees or the complete rejection of refugee status). There are also countries that try to manage the support process with economic assistance, although they accept refugees very limited numbers at their borders. What we mean here is that governments shape refugee policies around two basic discourse forms. In the face of the refugee issue, the form of discourse argues that states should ensure the welfare of their citizens or keep the current level of welfare as a priority, focuses on the economic, social and cultural problems that migrants and refugees can create. If the situation of refugees is considered as a struggle to survive and it is accepted that these people have to seek asylum in order to survive, it will be easier to recognize their social and legal status. Throughout our study, we will focus on the manifestations of these two forms of discourse and try to evaluate the issue of
Mülteciler, günümüzde birçok devletin ikilemde kaldığı temel bir meselenin ana aktörü konumundadır: Bir tarafta devletlerin kendi vatandaşlarının refahı ve ulusal çıkarları dururken diğer tarafta savaş ve kıtlık gibi zorlayıcı sebeplerle başka devletlerin sınırlarına sığınan insanlara yardım etmek, onların mültecilik statülerini tanımak durmaktadır. Devletlerin göç politikalarını şekillendiren temel unsurlardan biri de bu kritik ikilem karşısında aldıkları konumdur. Elbette buradan mülteci meselesine yönelik devletlerin sadece iki tutum (mültecilerin kayıtsız şartsız kabulü ya da mülteci statüsünün tamamen reddi) üzerinden hareket ettiği sonucu çıkarılmamalıdır. Mültecileri sınırlarında çok sınırlı biçimde kabul etmesine rağmen, ekonomik yardımlarla destek sürecini yönetmeye çalışan devletler de bulunmaktadır. Burada kastımız, hükümetlerin mülteci politikalarını iki temel söylem biçimi etrafında şekillendirmesidir. Mülteci meselesi karşısında, devletlerin kendi vatandaşlarının refahını sağlamasını ya da mevcut refah düzeyini korumayı öncelik olarak tutması gerektiğini savlayan söylem biçimi göçmen ve mültecilerin yaratabileceği ekonomik, sosyal ve kültürel problemlere odaklanıp yardım edilecekse dahi bu yardımın ulusal sınırların dışında kalması yönünde ısrarcıdırlar. Mültecilerin durumunun bir yaşam savaşı olarak ele alınması ve bu insanların hayatlarını sürdürebilmek için iltica etmek zorunda olmasının kabulü durumunda ise onların sosyal ve hukuki statülerinin tanınması kolaylaşacaktır. Biz de çalışmamız boyunca bu iki söylem biçiminin tezahürleri üzerinde durup, yaşadığımız çağda mülteci oluşu ev sahibi toplum ve yer değiştiren insanlar açısından ele almaya çalışacağız.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 25 Kasım 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu sitedeki eserler Creative Commons Attribution 4.0 International license ile lisanslanmıştır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------