Hilâfet eksenli siyasî tartışmalar, Şia, Hâriciyye, Mürcie, Kaderiyye gibi bazı kelâmî fırkaların oluşumuna zemin hazırlamıştır. Toplumun büyük çoğunluğundan kopma olarak algılanan bu yeni fırkaların itikadî görüşleri reddiyeler ile eleştirilmiştir. Böylece İslam toplumunun çoğunluğunu ifade edecek olan Sünnî ekol oluşum sürecine girmiştir. Fakat teorisyen âlimleri, kelâm ilmini bid’at bilen Ehl-i hadîs ve bu ilmi farz-ı kifâye bilen Sünnî kelâmcılardan oluşmuştur. Ehl-i hadîs, bu ilmin istidlâl yöntemiyle itikadî konuların tespitini caiz görmemiştir. Sünnî kelâmcılar ise sosyokültürel duruma göre bu ilim ile inanç konularını tespit etmeye çalışmışlardır. Haliyle farklı istidlâl yöntemleri olmuş ve bu sebeple başta haberi sıfatlar olmak üzere bazı inanç konularında derin ihtilaflara düşmüşlerdir. Nitekim Ehl-i hadîs ve Sünnî kelâmcıları da temsilen Eş‘arî-Matürîdî şeklinde isim almışlardır. Ancak derin ihtilaflarına rağmen zamanla her üç fırka da Sünnî isimle anılarak birlik içinde olmuşlardır. Şüphesiz siyasî ittifak ve fıkhî mezhep hoşgörüsü bu birlikteliğin oluşmasında etkili olmuştur. Bize göre toplum nezdinde şöhrete kavuşmuş âlimlerin etkisi ve geride bıraktıkları ilmî mirasları da etkili olmuştur. Bu anlamda birliğe katkı sunmuş ilk dönem kelâmcılarından birisi de Ebû Hanîfe olmuştur. O, kelâm ilminde beş eser te’lif etmiştir. İstidlâlde nassı kaynak, aklî delili ise nassı anlamak için kullanmış ve bu yöntemle Sünnî kelâmcıları etkilemiştir. Diğer taraftan nassı birinci derecede önemli bir kaynak olarak görmesi ve Tahâvî gibi mensupları yoluyla da Ehl-i hadis’i etkileyebilmiştir.
The political debates surrounding the Caliphate led to the formation of a number of theological sects such as the Shia, the Hariciyye, the Murcie and the Kaderiyye. The theological views of these new sects, perceived as having broken away from mainstream society, were criticised and rejected. Thus, the Sunni School, which came to represent the majority of Islamic society, began to be formed. However, the theoretical scholars are composed of Ahl al-Hadı̄th, who know the science of kalam as bid'at, and Sunni theologians, who know this science as fard proof. The Ahl al-Hadı̄th did not consider it permissible to determine matters of faith by the reasoning method of this science. Sunni theologians, on the other hand, sought to define the subjects of faith and science in accordance with the socio-cultural situation. In fact, they had different methods of reasoning, and for this reason they had deep disagreements on some matters of belief, especially on Khabar adjectives. As a matter of fact, they were named as Ash'ari-Maturidi, represent-ing the Ahl al-Hadı̄th and Sunni theologians. Over time, however, all three sects were united by being called Sunnis, despite their deep differences. There is no doubt that the political alliance and the tolerance of the fiqh sect have been effec-tive in the formation of this unity. We believe that the influence of the scholars who became socially prominent and the scientific legacies they left were also influencing. In this sense, one of the first theologians of the period to contribute to unity was Abu Hanife. He wrote five works in the science of kalam. He influ-enced Sunni theologians with this method, using Nass to understand the source and rational evidence to understand the Nass. On the other hand, he was able to influence the Ahl al-Hadı̄th through his view of the Nass as a primary source and through his members such as Tahawi.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İslam Mezhepleri, Kelam |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 14 Eylül 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 20 |