Türkler, tarihte ortaya çıktıkları ilk zamandan bugüne kadar farklı dinî inançları benimsemişlerdir. Buna bağlı olarak bulundukları bölgelerde çeşitli kültür daireleri de meydana getirmişlerdir. Göktürk Devleti’nin ortadan kalkmasından sonra Türk İmparatorluğu’nun yeni varisleri olan Uygurlar arasında Gök-Tanrı inancı zayıflamaya başlamış, Maniheizm ve Budizm yaygınlaşmıştır. Uygurlar henüz Ötüken bölgesinde iken Mani dini ile tanışmış, Ötüken Uygur Devleti Kağanı Bögü Kağan bu dini resmen devlet dini olarak kabul etmiştir. Uygur halkı da Koço ve Turfan bölgelerine göç etmelerinin ardından Maniheist inancın zayıflamaya başlamasıyla gittikçe Budizm’i benimsemişlerdir.
Uygurların yerleşik hayata geçerek kentler ve ibadethaneler inşa etmeleri, Maniheizm ve Budizm’in kültür yapılarına intibak sağlamaları sonucu söz konusu dinlerin inanç esaslarını yeni mensuplarına tanıtmak ve öğretmek için büyük bir tercüme faaliyetine girişilmiştir. Özellikle Çinçe, Tibetçe, Toharca, Soğdça ve Sanskrit dilinden Eski Uygurcaya tercüme yoluyla birçok eser kazandırılmıştır. Uygurca olarak yazılmış metinlerin büyük bir kısmı Turfan, Koço, Hami şehirleri ile Kansu şehrinde bulunan Tun-huang mağaralarında gerçekleştirilen kazı çalışmaları sırasında ortaya çıkarılmıştır.
Hem Maniheizmin hem de Budizm’in bir milletin belki de kaderini belirleyen en önemli prensiplerinden biri “can alma” dolayısıyla “savaşma” eylemine tamamen karşı olmalarıdır. Bu eylemin son derece kötü olduğuna ve büyük cezalar gerektirdiğine metinlerde sıkça yer verilmektedir.
Çalışmamızda öncelikle Eski Uygurların kurdukları devletler hakkında kısaca bilgi verilecek, ardından Budizm ve Maniheizm’in temel felsefesi izah edilerek Uygurlar’ın bu inanç sistemleriyle ne şekilde tanıştıkları üzerinde durulacaktır. Daha sonra Uygurlar dönemine ait Budizm ve Maniheizm’in esaslarını konu alan eserlerde “savaş”ın ne şekilde yer aldığı, savaş ve savaşçılardan, ayrıca “öldürmek” fiilinden nasıl bahsedildiği ortaya konulacaktır. Bunu yaparken belirlenen eserlerden alınan örnek metinlere yer verilecektir.
Turkish people have adopted many different religions from the era this
tribe had known until now. Consequently,
they cultivated many cultural environments. After the collapse of the Kokturk
Empire, the belief of Kok-Tanrı started to weaken between the Uyghurs, who were
the new inheritors of the Turkish Empire, and Manichaeism and Buddhism spread across
the region. The Uyghurs discovered Buddhism while they were in the Otuken
region. The kagan of Uyghur State in Otuken accepted Buddhism as a state
religion. After the migration to Khocho and Turfan, the belief in Manichaeism
got weaker, and the Uyghur people adopted Buddhism.
As a result of
beginning to settle life and construct towns and temples, the people adapted to
the cultural structure of Manichaeism and Buddhism. A major translation
activity began to teach the new members the rules of these religions. Many
works had been translated into Old Uyghur Turkish from Chinese, Tibetan,
Toharian, Sogdian, and Sanskrit. These works written in Old Uyghur Turkish were
found İn Turfan, Khocho, Hami, and Tun-Huang cave-Kansu.
Both Manichaeism
and Buddhism have the same principle of not killing anyone or anything, so they
came out against war. In Buddhist and Manichaeist literature, it was said that
to make war came with heavy penalties. In our study, brief information will be
given about the states established by the old Uyghurs. Basic principles of
Buddhism and Manichaeism and the acquaintance of Uyghurs with these religions
will be explained, then the style of raising war, warriors, and killing will be
expressed. To do this, sample texts will be examined.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 14 Haziran 2018 |
Gönderilme Tarihi | 30 Mart 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 58 Sayı: 1 |