Ş.Mardin,
Türklerde yöneten-yönetilen ilişkisini “zımni sözleşme” kavramlaştırmasıyla
açıklamaktadır. Bu kavram, yöneticilerle halk arasında, sahip olunan değerlerden
kaynaklanan ve onları aynı amaçta birleştiren birlikteliği anlatmaktadır. Ancak
Tanzimat’la başlayan batılılaşma süreciyle, bu birliktelikte bir kırılma yaşanmış
ve “zımni sözleşme” bozulmuştur. Halkın değerlerine dayanarak “zımni sözleşme” olgusunu
ihyaya çalışan demokrat yöneticiler çıkmışsa da, bunlar çeşitli şekillerde
engellenmiştir. “Zımni sözleşme” ihya süreci,
2000’li yıllarda halkın bilinçlenip yöneticilerle iletişimlerinin artmasıyla
birlikte, tekrar kendini gösterdi. Ancak bu dönemde de, bu buluşmaya son vermek
isteyen girişimler 15 Temmuz kalkışmasıyla zirve yaptı. Ancak demokrasi
kültürüyle şekillenen milletin basireti, bu kalkışmaya karşı demokrasisini
korudu ve millet-devlet birlikteliğini herkese gösterdi. 15 Temmuz Direnişinde, halkın
bilinçlenmesinin yanı sıra, yöneticilerin halktan kopuk bir “devletlû” yerine,
halkla karşılıklı duygudaşlık içerisinde (özellikle devletin başı olarak
Cumhurbaşkanı’nın, devlet-millet birlikteliğinin ifadesi olarak halka doğrudan
temas eden ve halkla devletin sıkı sıkıya bağlanmasını sağlayan tarz ve
söylemlerinin) kendilerini görmelerinin büyük etkisi oldu. Yıllarca kendilerine
ve değerlerine yapılanlara karşı ses çıkaramayan milletin, devletin başından
gelen “sokağa çıkın” talebine anında cevap vermesi, 150 yıldır bozulmuş olan devletle
arasındaki “zımni sözleşme” olgusunun yeniden oluştuğunun göstergesi oldu.
Kısacası, “Astınız, zehirlediniz, yedirtmeyiz!” ifadesiyle sloganlaşan 15
Temmuz Direnişi, zımni sözleşme bağlamında özgün Türk yöneten-yönetilen
ilişkisinin yeniden ihyaya başladığının tescillenmesi anlamına gelmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Kasım 2019 |
Gönderilme Tarihi | 22 Temmuz 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 10 Sayı: 2 |
Bu eser Creative Commons Atıf 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.