Literature is the one of the most important witnesses of existence,
development, action, thought, and above all that attitude of the humanity on
earth. It is unthinkable that society as a language does not meet literature
and sociology, which make inferences from within this language, in a common
denominator. The sociology of
literature is an enterprise that centers the relationship between
literature-society and explores all aspects of this relationship. Before the
Tanzimat period, literature, coming from the root of “edb” in Arabic form, means beauty and decency but after the
Tanzimat period it was in the form of “yazın”.
It also mean to write beautifully, in convenient, and literally. We can see
that literature and political institutions are showing a similar appearance in
the Tanzimat period in which the novel, a modern kind of genre has entered in
our life. In this period, it is possible to say that novel is generally used to
enlighten people. It is aimed to create a social subconscious and present the
ideas behind the events or to support the same ones. Female figures are mostly
depicted in the novels during Tanzimat Period. In each novel, the female figure
that comes up in different events is mentioned together with the concept of
family and also is connected with decency, manners and service. This form of
imagination also presents the social orientation of the women in the period
conditions well. It is seen that, Turkish women are chaste, humble, cultured,
loyal, and fond of their families and devoted, while foreign women are unchaste
and their negative aspects are in the foreground. Aspects of non-Muslim women are
emphasized and they are shown as examples to readers in this point. Novels that
create awareness and analyze content in that period; Namık Kemal- İntibah (1876),
Nabızade Nazım- Zehra (1896), Sami
Paşazade Sezai- Sergüzeşt (1888).
Edebiyat, insanın yeryüzündeki varoluşunun, yürüyüşünün,
eyleminin, düşüncesinin ve en önemlisi tavır alışının en önemli tanıklarından
biridir. Toplumun bir dili olarak edebiyat ve bu dilin içerisinden çıkarımlar
yapan sosyolojinin ortak bir paydada buluşamaması düşünülemez. Edebiyat
sosyolojisi ise edebiyat-toplum ilişkisini merkeze alan ve bu ilişkiyi tüm
yönleri ile araştıran bir girişimdir. Tanzimat’tan önce Arapça haliyle “edb” kökünden gelen edebiyat hoşluk,
güzellik, edep anlamında iken Tanzimat döneminden sonra “yazın” şeklinde karşılık bulmuştur. Aynı zamanda Güzel yazmak,
usulünde yazmak, edebinde yazmak gibi anlamlara da gelmektedir. Modern bir tür
olan romanın hayata giriş yaptığı Tanzimat Döneminde de benzer şekilde edebiyat
ve siyaset kurumlarının iç içe bir görünüm arz ettiklerini görebiliriz. Bu
dönemde romanın genel olarak halkı aydınlatmak için kullanıldığını söylemek
mümkündür. Toplumsal bir bilinçaltı oluşturmak ve fikirleri olayların arkasına
saklayarak veya aynı fikirleri desenleyerek sunmak amaçlanmıştır. Tanzimat
döneminde romanlarda çoğunlukla tasvir edilen kadın figürüdür. Her romanda, farklı
olaylar da karşımıza çıkan kadın figürü aile kavramı ile birlikte anılırken
aynı zamanda edep, terbiye ve hizmet kavramları ile de bağlantılıdır. Bu
tahayyül biçimi dönem şartlarında ki kadının toplumsal yönünü de en iyi şekilde
sunmaktadır. Türk kadınlar iffetli,
görgülü, kültürlü, sadık, ailesine düşkün, fedakâr bir imaj çizilirken, olumsuz
yönleriyle ön plana çıkan kadınların gayrimüslim olduğu görülmektedir. Bu çalışmada
dönem edebiyatında farkındalık yaratan Namık Kemal- İntibah (1876), Nabızade Nazım- Zehra
(1896), Sami Paşazade Sezai- Sergüzeşt
(1888) romanlarından haraketle içerik analizi yapılmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 Cilt: 2 Sayı: 2 |