Whether from a philosophical point of view or
religious, what is essential for human beings is the “search for the truth”. As it points to the difference
between the truth and falsehood, it also demonstrates the norms that lets one
to differentiate them and shows existence of deviations. This dilemma, in the
axis of religious beliefs, leaves the person in a case that will result with
belief or disbelief. For instance, faith in the existence of God, as its not a subject of empirical proving,
requires making choice in terms of confirmation or disconfirmation and making
choice requires reasoning. But choosing, cannot be an inevitable result of sole
reasoning. A complete and genuine will is required. The will of the person is
required to be realised with respect to his decision, which is open to desires
and tendencies. Therefore, formation of the belief world cannot be explained by
rationality of philosophical discourse only. That being the case, elucidating
believing or disbelieving by philosophies that can be attributed to persons and
can be related with personalities seems more understandable than explaining
this phenomenon by a generally accepted philosophy -since it’s existence is
controversial too- This also helps us to understand different and anomalous
positions of so many philosophers and scientists in terms of religious belief,
from past to
the present.
İster felsefi ister dini açıdan bakılsın, insan için
esas olan “hakikati
aramak”tır. Bu, hak olan ve hak
olmayan ayrımını gösterdiği gibi, aralarında ayrım imkânı veren normlar ve
sapmaların varlığını da gösterir. Bu ikilem, dini inanç esasları ekseninde
kişiyi, inanç yahut inançsızlık ile neticelenecek bir durumla karşı karşıya
bırakır. Örneğin, empirik bir kanıtlanmaya konu olmadığından Tanrı’nın
varlığına iman, tasdik ya da tekzip bağlamında bir seçimde bulunmayı, seçimde
bulunmak ise düşünmeyi gerektirir. Lakin seçim,
salt düşünmenin kaçınılmaz sonucu olamaz. Tam ve gerçek anlamda bir iradeye
ihtiyaç vardır. Kişinin kendi arzu ve eğilimlerine açık, karar verme yönündeki
iradesinin tayin edici rolünü görmek lazımdır. Bu sebeple kişinin inanç
dünyasının biçimlenmesi, sadece felsefî söylemlerin rasyonalitesi ile izah
edilemez. Durum böyleyken,
inanmayı ya da inanmamayı, genel geçer bir felsefeyle değil -ki varlığı tartışılır-, kişilere izafe
edilebilecek ve kişilikle de ilişkilendirilebilecek felsefelerle izah etmek
daha anlaşılır görünmektedir. Bu, geçmişten
bugüne, bunca filozof ve bilim adamının dini
inanç noktasında farklı, daha açık ifadeyle aykırı tutumlarını anlamaya da
imkân verir.
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2017 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2017 Cilt: 4 Sayı: 6 |