In the context of protection of lineage, women and family, iddah has preserved its existence under the influence of religious, cultural and social factors, and has gained a universal quality in purpose and scope, except for the differences in terms. To stop the extremism experienced in the pre-Islamic Arab society and to bring them into order, restrictive provisions were introduced on the issue of idda to ensure the preservation of the lineage. The ‘iddah appears as a precaution to determine whether the woman is pregnant by her newly ex-husband and to prevent lineage confusion. In addition, it allows the husband to think once more through talaq al-rij’ī, and both husband and wife through talaq al-bāin; It also has important purposes and wisdoms, such as protecting the woman against difficult situations she may encounter and preparing her for the life she will re-establish. In Islamic law, ‘iddah refers to the period that a woman must wait in case the previous marriage ends due to reasons such as death, talaq, annulment, separation, if she wants to marry a new one. The provisions regarding the ‘iddah of a man are exceptional. In the issue of ‘iddah, which is discussed in detail in the Qur'an and hadiths, different periods are determined according to the way the marriage ends or the status of the woman. According to this, ‘iddah is divided into two parts as ‘iddah after death, divorce or rescission, as well as being divided into three as ‘iddah after menstruation and birth, and periodic ‘iddah. While there are separate periods for different situations in Islamic law, the waiting period is fixed as three hundred days according to the Turkish Civil Code No. 4721. In the Swiss Civil Code, which is the source of the relevant code, which is still in force, all provisions regarding ‘iddah were repealed. The period during which the woman is obliged to wait also temporarily prevents the woman from remarrying. For this reason, the marriage contract is considered valid when the marriage officer marries the woman even though the three hundred days have not expired. In Islamic law, marriage without waiting for ‘iddah is considered haram and legally invalid. Until today, there is no explanation contrary to Islamic Family Law in the definition and justification of ‘iddah in all regulations related to Turkish Family Law. Despite this, debates arose over the necessity of abolishing ‘iddah because it is against the equality of men and women, and the physiological, psychological, cultural, moral wisdom and benefits of ‘iddah have been ignored. Today, with the development of medical technology, the fact that the detection of pregnancy and paternity has become easier has refuted the rationale of the relevant article. There are those who argue that the fact that ‘iddah is only binding on women, as an obstacle to the right to marry, which is one of the basic human rights recognized by Article 12 of the Universal Declaration of Human Rights, must be abolished immediately on the grounds that it is against the equality of men and women. While the interpretation of positive discrimination in favor of women that restricts women's legal capacity is criticized; it is also claimed that the waiting period is in violation of Article 10 of the Constitution, the principle of equality between men and women regulated in the Turkish Civil Code and international treaties to which Turkey is a part of it. In the study, the effect of pregnancy on the duration of divorce according to Islamic Family Law and Turkish Family Law will be discussed and evaluated comparatively in the context of reasons. Considering the views and provisions expecially of the Hanafi sect in Islamic law, and the relevant legislation in Turkish law, lineage, the meaning and importance of women and family in both legal systems, the rights and responsibilities arising from ‘iddah, whether men have ‘iddah or not, the effect of ‘iddah on family and society, differences of opinion on the necessity and validity of ‘iddah will also be examined.
İddet, nesep, kadın ve ailenin korunması bağlamında, dînî, kültürel ve sosyal faktörlerin etkisiyle varlığını korumuş; sürelerdeki farklılıklar hâricinde amaç ve kapsam olarak, evrensel bir nitelik kazanmıştır. İslâm öncesi Arap toplumunda yaşanan aşırılıkların durdurulması ve intizama sokulması için iddet konusunda da sınırlayıcı hükümler getirilerek nesebin muhafazası sağlanmaya çalışılmıştır. İddet, kadının boşandığı kocadan hamile olup olmadığının tespiti ve nesep karışıklığının önlenmesi için bir tedbir görünümünde olup; ric'î talâkta kocanın, bâin talâkta karı-kocanın bir kez daha düşünmesine imkân vermesi; evliliğin kocanın ölümüyle sona ermesi halinde kocaya hürmet ve yuvaya bağlılığı simgelemesi, kadını karşılaşabileceği zor durumlara karşı koruması ve kuracağı yeni hayata hazırlaması gibi önemli amaç ve hikmetler de taşımaktadır. İslâm hukukunda iddet, evliliğin ölüm, talâk, fesih, tefrik gibi sebeplerle sona ermesi durumunda kadının yeni bir evlilik yapmak istemesi durumunda, beklemek zorunda olduğu süreyi ifade etmektedir. Erkeğin iddeti ile ilgili hükümler ise istisnâidir. Kur'ân ve hadislerde ayrıntılı bir şekilde ele alınan iddet konusunda, evliliğin sona erme tarzına veya kadının durumuna göre farklı süreler belirlenmiştir. Buna göre iddet, ölüm, boşanma veya fesih iddeti olarak iki kısma ayrıldığı gibi, hayız, doğum ve süreli iddet şeklinde üçe ayrılarak da incelenmektedir. Bu süreler, evlenme yasağı yanında nesep, mesken, nafaka ve mirasçılık gibi hak ve yükümlülükler için de belirleyici bir ölçüt olarak kabul edilmektedir. İslâm hukukunda ayrı durumlara ayrı süreler söz konusu iken 4721 sayılı Türk Medenî Kânununa göre bekleme süresi, üç yüz gün olarak sabitlenmiştir. Hâlen yürürlükte bulunan ilgili maddenin kaynağı olan İsviçre Medenî Kânununda ise, iddete dair bütün hükümler yürürlükten kaldırılmıştır. Kadının beklemekle yükümlü olduğu süre aynı zamanda, kadının yeniden evlenmesini geçici olarak engellemektedir. Bu sebeple, üç yüz gün dolmadığı halde nikâh memurunun kadını evlendirmesi ile evlilik akdi geçerli sayılmaktadır. Ancak nikâhı kıyan memura müeyyide uygulandığı da bilinmektedir. İslâm hukukunda ise iddet beklemeden yapılan evlilik haram hükmünde olup, hukuken geçersiz kabul edilmektedir. Bugüne kadar Türk aile hukuku ile ilgili bütün düzenlemelerde iddetin tanım ve gerekçesinde, İslâm aile hukukuna aykırı bir izah bulunmamakta ve kadının hamile olup olmadığının tespiti ve nesep karışıklığının önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Buna rağmen, iddetin, kadın-erkek eşitliğine aykırılığından dolayı kaldırılması gerekliliği üzerinde tartışmalar vukû bulmuş; iddetin fizyolojik, psikolojik, kültürel, ahlâkî hikmet ve maslahatları göz ardı edilmiştir. Günümüzde, tıbbî teknolojinin gelişimi ile hamilelik ve babalığın tespitinin kolay hale gelmesi ilgili maddenin gerekçesini çürütmüş olması; iddetin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 12. maddesi ile tanınan temel insan haklarından olan evlenme hakkına engel olarak sadece kadın için bağlayıcı olmasının, kadın–erkek eşitliğine aykırılığı gerekçesiyle, iddetin ivedilikle kaldırılması gerektiği savunulmaktadır. Buna göre, boşanılmasına rağmen yasanın erkeği ‘koca’ olarak tanımlaması, kadın üzerinde tahakküm kurulmasına sebep olmakta, boşanma davası boyunca psikolojik ve ekonomik olarak yıpranan kadının, üstüne üç yüz gün daha beklemekle yükümlü tutulması ile denetim altında tutulması amaçlanmaktadır. Kadın lehine yapılması gereken pozitif ayrımcılığın, kadının hak ehliyetini kısıtlayıcı şekilde yorumlanması eleştirilirken; bekleme süresinin Anayasa’nın 10. Maddesi, Türk Medenî Kânununda düzenlenen kadın erkek eşitliği prensibi ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalara aykırı olduğu da iddia edilmektedir. Çalışmada, İslâm aile hukuku ve Türk aile hukukuna göre, boşanma iddetinde hamileliğin süreye etkisi gerekçeler bağlamında, mukayeseli olarak ele alınıp, değerlendirilecektir. İslâm hukukunda bilhassa Hanefî mezhebinin görüş ve hükümleri, Türk hukukunda ise konu ile ilgili mevzuat ele ele alınarak, her iki hukuk sisteminde nesep, kadın ve ailenin anlam ve önemi, iddetten doğan hak ve sorumluluklar, erkeğin iddetinin bulunup bulunmadığı, iddetin aile ve toplum üzerindeki etkisi, iddetin gerekliliği ve geçerliliği üzerine oluşan düşünce farklılıkları da incelenmeye çalışılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 8 Sayı: 2 |