Allah’ın insana güç ve imkânını aşan sorumluluklar yüklemesinin caiz olup olmadığı tartışılagelen kelâmî meselelerdendir. Fiillerinde insana tam bir özgürlük ve tercih hakkı tanıyan Mu‘tezile, bu anlayış doğrultusunda teklif-i mâ lâ-yutâk’ı/güç yetirilemeyen ilâhî teklifi zulüm diye nitelemiştir. Allah’ın zulüm gibi kabîh şeyler yapmasının O’nun adalet sıfatıyla bağdaşmadığından hareketle güç yetirilemeyen ilâhî teklifi caiz görmemiştir. Allah’ın sonsuz irade ve kudretinden hareket ederek O’nun dilediği şeyi dilediği şekilde yapabileceğini, bunun aksini söylemenin O’nu sınırlandırmak olacağını söyleyen Eş‘arî görüşte ise güç yetirilemeyen ilâhî teklifin caiz olduğu savunulmuştur. Bu görüşlerden ilki naslarla ve insanın akıl, irade, güç ve vicdan gibi yaradılış özellikleriyle uyumlu görünmektedir. Zira Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudretini aciz, güçsüz ve sınırlı imkânlarla yarattığı insana karşı -teoride kalsa bile- hikmet, adalet, hakkaniyet gibi hiçbir ilke gözetmeksizin kullanıp ona üstesinden gelemeyeceği şeyler yüklemesini caiz görmek naslarla, naslarda bildirilen ilâhî adalet, hikmet, şefkat, merhametle bağdaşmadığı gibi, İslâm’ın kolaylık dini olduğunu ifade eden teysîr âyetleriyle de bağdaşmamaktadır. Allah’ın kullarına, onların güç ve imkânlarını aşan yükümlülükler yüklemesini caiz görmeyen Mu‘tezile, bu görüşünü aklî açıdan kolayca temellendirdiği gibi, buna delil getirdiği âyetlerle de bu temellendirmeyi tutarlı şekilde yapmayı başarmıştır. Allah’ın insanlara yapamayacakları sorumluluklar yüklemesi bir yana, yapabilecekleri hususlarda bile onlara kolaylık sağladığına dikkat çeken bu anlayış, İslâm’ın kolaylık yönüyle ilgili âyetleri, ilâhî teklif görüşünü destekleyen kanıtlar mahiyetinde sunabilmiştir. Aslında teysîr âyetleri ile güç yetirilemeyen ilâhî teklifin birbirini desteklemeyen yapıları dikkate alındığında birini kabul edenin diğerini reddetmesi gerektiği anlaşılmaktadır ki, Mu‘tezile’nin yaptığı bu açıdan değerli ve anlamlıdır. Bir yandan, teysîr âyetlerinin yorumunda Allah’ın kullarına din işlerinde kolaylık sağladığına vurgu yapan Eş‘ariyye’nin öbür yandan, pratikte vaki olmasa Allah’ın kullarına güç yetiremeyecekleri sorumluluklar yüklemesinin geçerli olduğu görüşünde ısrar ederek başka bazı âyetleri buna temel yapması için ise aynı şeyi söylemek mümkün gözükmemektedir. Nakil merkezli bir kelâm anlayışına sahip alan Eş‘ariyye, Allah’ın sonsuz güç ve iradesinden hareketle O’nun mülkü olan evren ve içindeki varlıklar üzerinde tasarrufta bulunurken hikmet ve adalet gibi bazı ilkelere göre hareket etmesini gerekli görmenin, O’nun kâdir Tanrı olma sıfatına halel getireceğini düşünmüştür. Dolayısıyla Allah için zulümden söz edilemeyeceği, O’nun dilediğini dilediği şekilde yapmasının adalet olduğunu söyleyen bu anlayışta, her ne kadar hakikatte vaki olmayıp teoride kalsa bile Allah’ın insana gücünü aşacak tekliflerde bulunması geçerli görülmüştür. İlahi güç ve iradeden hareketle ortaya konulan bu görüş zahiren isabetli görünse de Allah’ın hikmet, adalet, şefkat ve rahmet gibi sıfatlarına gölge düşürmekte; yaptıklarında hikmeti gözeten, kullarına şefkatle, merhametle muamelede bulunan, er-Rahmân, er-Rahîm ve el-Hakîm olan Allah tasavvuruna halel getirmektedir. İnsan irade, güç ve tercih sahibidir. Güzel ve çirkin fiillerini kendisi seçer. Bu seçme onun için var olmanın ve sınanmanın temelini oluşturmaktadır. İnsanın dinî ve dünyevî yükümlülüğünün geçerliliğinde fiillerini hür iradesiyle seçmesi, sorumluluğuyla kudret ve imkânı arasında bir denge bulunması esastır. Allah’ın kullarını iman ve küfrü seçmede özgür bırakıp onları bu seçimden sorumlu tutması, insana yönelik ilâhî teklifte onun özgürlük-sorumluluk dengesiyle birlikte fıtrî özelliklerini de gözettiğini göstermektedir. Eş‘arîler’in fiili gerektiren kudretin insanın irade ve tercihine dayandığını söylemelerinin yanında, konuyla ilgili âyetlerin yorumunda güç yetirilemeyen ilâhî teklifte mal, imkân ve havâtır’ı belirleyici unsurlar olarak görmeleri, güç yetirilemeyen ilâhî teklifi mutlak manada geçerli saymadıklarını gösterdiği gibi bu hususta net olmadıklarını da ortaya koymaktadır. Bu durum, onların güç yetirilemeyen ilâhî teklifi savunmadaki ısrarlarıyla birlikte değerlendirildiğinde diğer bazı görüşlerinde olduğu gibi, bu konuyla ilgili görüş ve yorumlarında da Mu‘tezile karşıtlığının etkili olduğu anlaşılmaktadır. İslâm’ın kolaylık dini olduğunu belirten teysîr âyetlerini İslâm’ın kolaylık yönüyle ilişkilendirmelerine karşın, güç yetirilemeyen ilâhî teklife cevaz vermeleri bunun göstergesidir. Zira bir yorumun isabetli olmasını sağlayan temel faktör konuyu objektif bir perspektiften ele almaktır. Objektiflikten ödün verilerek ortaya konulan görüşlerin naslarla temellendirilmesi güçleşmektedir.
Whether it is permissible for Allah to impose responsibilities beyond his power and possibilities is one of the most controversial theological issues. The Mu'tazila, who gave full freedom and right of choice to people in their actions, described the proposal divine offer that could not be achieved as cruelty in line with this understanding. Since Allah's doing evil/bad and ugly things like cruelty is incompatible with His attribute of justice, he did not consider the proposal divine offer that could not be achieved permissible. In the Ash'arī view, which states that Allah can do whatever He wishes by acting out of His infinite will and power, and that to say otherwise would limit Him, it is argued that the divine offer that could not be achieved, is permissible. The first of these views seems to be compatible with the scriptures and the characteristics of human nature such as mind, will, power and conscience. For, it is permissible for Allah to use his infinite knowledge, will and power against the human being whom He has created with helpless, weak and limited means -even if it remains in theory- without considering any principles such as wisdom, justice and fairness, and to impose things that he cannot overcome, according to the scriptures, divine justice, wisdom, compassion is incompatible with scriptures, and it is also incompatible with the verses of taysīr, which state that Islām is a religion of ease. Mu'tazila, who does not consider it permissible for Allah to impose obligations on His servants that exceed their power and possibilities, has easily justified this view in terms of reason, and has succeeded in making this justification consistently with the verses that he has given evidence for. This understanding, which draws attention to the fact that Allah not only imposes responsibilities on people that they cannot do, but also facilitates them in what they can do, has been able to present the verses about the ease aspect of Islam as evidence supporting the view of divine offer. In fact, considering the non-supporting structures of the taysīr verses and the divine offer, which cannot be achieved, it is understood that those who accept one should reject the other, and what Mu'tazila did is valuable and meaningful in this respect. On the one hand, the same cannot be said for Ash'arīyya, who emphasizes that Allah facilitates His servants in religious matters in the interpretation of the taysīr verses, and on the other hand, insisting on the validity of the divine offer, which could not be realized in practice, but based some other verses on it. Ash'arīyyah, who has a transmission-centered understanding of theology, considers it necessary to act according to some principles such as wisdom and justice while disposing of the universe and the beings in it, which is His property, based on Allah's infinite power and will. thought it would hurt. Therefore, in this understanding, which states that there is no mention of oppression for Allah and that it is justice for Him to do whatever He wishes, it has been deemed valid that Allah makes proposals beyond his power, even if they do not occur in reality but remain in theory. Although this view, based on divine power and will, may seem correct on the surface, it casts a shadow over Allah's attributes such as wisdom, justice, compassion and mercy; It harms the imagination of Allah, who is al-Rahmān, al-Rahīm and al-Hakim, who observes wisdom in what they do, treats his servants with compassion and mercy. In addition to the fact that the Ash'arītes say that the power that requires action is based on the will and choice of human beings, the fact that they see property, possibility and havātir as the determining factors in the interpretation of the verses related to the subject, shows that they do not consider the divine offer that cannot be held to be absolutely valid. When this situation is evaluated together with their insistence on defending the divine offer that cannot be held, it is understood that anti-Mu'tazilism was effective in their views and comments on this subject, as in some of their other views. Although they associate the taysīr verses, which state that Islam is the religion of convenience, with the aspect of ease of Islam, their permissiveness to the divine offer, which cannot be achieved, is an indication of this. The same is the case when they cannot put the issue on a ground of legitimacy at the level of confidence. Because one of the factors that ensure that an opinion or interpretation is accurate is to be able to look at the issue from an objective perspective. It becomes difficult to justify the opinions expressed by sacrificing objectivity.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 9 Sayı: 1 |